26 Kasım 2007 Pazartesi

Türkiye Gündeminin "İnsan" ı



TÜRKİYE GÜNDEMİNİN “İNSAN” I

“Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasına vurduğunu görmüş.

Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, “Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş...” Bir çok yerde yürekten okuduğum bu küçük öykü neler anlatmıyor ki!

“İnsan”. Yaşı, konumu, cinsiyeti, bedeninin durumu ne olursa olsun kendini ayakta tutmaya, kendince değerlerini yaşamaya çalışan, toplumsal yaşama kendi istediği şekilde katılmayı, var olmayı düşleyen gerçek bir varlıktır. Değerlerini, bildiklerini yaşayabilmek uğruna birilerinin canını da acıtabilir istemeden. Bir ileri iki geri, iki ileri bir geri….Yaşanır yaşanması gerekenlerin tümü. “insan”a “insan” ca bakılmadığında yaşanmaması istenen tüm durumları, olayları da yaşantısına alacağını bilemeden….

Aylardır Türkiye gündemi olarak konuşulanların tümü “insan” yaklaşımından uzak bir anlayışla sorgulanıyor, düşünülüyor, yazılıyor…”İnsanca” değerlerin basit ifadelerle geçiştirilmesi, toplumsal çözülmelerin “insan” dan uzak denklemlerle kurgulanması ve küçük bir evren olan “insan” ın git gide beyinlerden uzaklaştırılması harman sonunu bekleyenleri ürkütüyor.

“İnsan”a değerleri olan bir varlık olarak bakılmadığında, farkında olarak ya da olmayarak yapılan tüm Ülkemiz gündemine ait konuşmalar, öncelikle “insan”a sonrasında da toplumsal çözülmeye katkı yapmaktan öte bir durum içermiyor. Özellikle kadınlara yönelik konuşmalar, yazılar kendi küçük evrenlerinde yaşamaya, kendileri var etmeye çalışan tüm kadınlarımıza büyük zarar veriyor. Sadece kıyafetleriyle sorgulanan, kıyafetinin ötesinde “insan” olarak düşünülmeyen kadınlar yürekleri ellerinde sessizce çığlık atmaya devam ediyor. Bir çok kadın, kendi değerlerini yansıttığı kıyafetlerinden dolayı üstelik kadınlar tarafından da “insan/kadın” yaklaşımından uzak şekilde tüm toplumun gözü önünde eleştiriliyor.Ülkemizin aydınları da, bir taraftan “kadın” yaklaşımının toplumdaki kırılma noktalarını çözmek isterken, bir taraftan da kadınlara sahip oldukları değerlerle ilgili “insan” yaklaşımından çok uzak söylemlerde bulunuyorlar. Bunu anlayabilmek mümkün değil.

Gördüklerimizle yaşamak yani “yaşamı yaşayamamak”, yaşamın çıkış noktalarını kavrayamamak bir eğitim sorunu. “İnsan” eğitimi sorunu. Görüntünün ötesine geçebilmek için biraz daha “insan” ı öğrenmek gerekiyor. Önce “insanın” yine “insan olarak kendisinden” başlaması şartıyla.

Toplumsal çözülmelerin önce toplumu var eden “insan” dan başladığını unutmamak gerek. Öyle ki unutulan “insan” değerleriyle toplumsal yaşantıya katılmadığında toplumsal çözülmenin de başladığının kabulünü öncelikle kendi içinde yaşar sonrasında tüm topluma yaşatır. Yazık olur çok yazık…


Küçücük bir çocuğun ilk defa eline aldığı, ne olduğunu bile bilmediği bir çekiçle değişen yaşantısında, hem babasını hem parmaklarını kaybetmesinin ardından “ insan” vurgusunun tüm yüreklerdeki önemi daha fazla hissedilmiş olmalı. Ya da benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Kuşlar kadar özgür, dağlar kadar dimdik, ırmaklar kadar değişken, denizler kadar engin... Ya insanlar…. “İnsan” kadar derin… yüreğim ancak kuşun kanatlarında savrulabilir tüm yaşama…

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...