18 Ocak 2012 Çarşamba

Sevgi Dedikleri




Bir kuşun gözleriyle yaşamı görmenin güzelliğini bilenler, yaşamın insanı darda bırakacak güçte olmadığının da farkına varırlar. Geçmişin, boşa geçmişliğinin de üzüntüsüyle, yaşama karşı nasıl durulacağını bilmenin, geç de olsa yaşama katılışını keyifle izleyerek…

Sevgi dediğimiz şey, belki de yaşama küçük bir kuşun gözleriyle görebilmenin hafifletilmiş tadını almaktır.

Bu öyle bir hafifliktir ki, yaşamın olanca ağırlığı karşısında küçük bir kuş yüreğiyle ama her şeyin üzerinde…

Bu öyle bir hafifliktir ki, küçük bir kuşa belki de imrenerek, onun gibi usulca yanaşarak, aniden kaçışı da anlatır, sıkça yapamayacağımız bir güzellikte…

Bu öyle bir hafifliktir ki, her şeye rağmen dimdik durabilmeyi, yüreğin içine koyduğu küçük ama derin bir hissi de yaşatarak…

Bu öyle bir hafifliktir ki, en ağır eşyayı bile kaldırırken, tüm ağırlığın yüreğin dışına verilmesini anlatır… Can acıtmadan…

Bu öyle bir hafifliktir ki, yürekli bir bakışın tüm sırlarını anlatan küçük bir kuştan öğrenilecek onca güzelliği söyletir… Rahatlatarak…

Bu öyle bir hafifliktir ki, tenimizin üzerine konan bir sinekten bile, yaşama dair epeyce bir nasihat verebilecek kadar derinlikleri anlatır… Doğaya aşık ederek…

Bu öyle bir hafifliktir ki, küçük bir kuşun kanatlarının kıpırtısını derinlerden yaşayarak, yaşama büyük bir rüzgarla savrulmasını getirir. Her yürekliye…

Bu öyle bir hafifliktir ki, küçük bir kuşun yaşamdan kaçışını değil, uzaktan yüreklice bakabilmenin tadını verir. Her kuş görene…

Bu öyle bir hafifliktir ki, bir kuşun gözlerinden bile, yaşamı yine yaşamın içinden bir bakışla sakince anlayabilmeyi getirir. Her bakışta…

Bu öyle bir hafifliktir ki, küçük bir kuşun gözleriyle görebildiği tüm yürekleri sevebilmeyi anlatır. Kendi yüreğinin dışındaki yürekleri de görerek…

Bu öyle bir hafifliktir ki, yaşama yukarıdan ama kapsayıcı bir olgunlukla katılabilmeyi sağlar. Her yüreksize inat…

Küçük bir kuşun gözlerinde yaşamı görebilmenin tadını alanlar bir daha mutsuz olmazlar. Küçük bir kuştan öğrendikleri yaşama bakışı hiç unutmazlar. Çünkü mutluluğu tadanlar bir daha mutsuzluğa meyil etmezler. Nasıl etsinler ki?

Yaşamın tüm genişliklerini küçük bir kuşun gözleri kıvamıyla görebilenler, tüm yaşamı keşfedebildiklerinden, yürekleri onca güzelliğin içinde ışıl ışıldır. Başka nasıl olsun ki?

Küçük bir kuşun gözlerini bile görebilenler yaşamı görebildiklerinden, her şeyin farkındadırlar. Bu fark etme durumunda, yüreklice ortaya çıkabildikleri an yüreksizleri de çağırırlar. Ama yüreklerini, küçük bir kuşun gözlerinin içine hapsedemeyecek kadar tanımayanlar, yüreklerinin ışıltısına da engel olurlar. Sahipsiz bırakırlar. Bir başına yaşamasını isterler. Oysaki, tüm yürekler birbirine hasret gözlerle, kaçmadan, beklemeyi bilerek yaşamayı özlerler. Bu yaşama şeklini ararlar, bulduklarında mutlu da olurlar. Nasıl olmasınlar ki?

Sevgi denilen, küçük bir kuşun gözlerinde bulunan mıdır? O gözlerdeki ışıltıyı görebilmek midir? Işıltının arkasından bakabilmek midir? Başka olabilir mi?

Yaşamda küçük bir kuşun gözlerine hiç bakmayanların çoğunluğunu azaltmanın yolları… Bakabilene…
Reyhan Gazel

9 Ocak 2012 Pazartesi

Öykümde Acı Var!




Öykülerinde acı olanları düşlerim hep. Bu düş bazen, içinin gözyaşı olduğu bir öykü üzerine kurulurken bazen de gülümsetir. Acının ötesinden gelen beklenmeyen durumların güzelliği gülümsetir çoğunlukla. Arada bir de, insanı yaşamın içinde daha sıkı var eden direnç getirisi.

Yaşamı, yaşamın içinde kavrayabilmek her zaman hepimiz için kolay olmaz. Bu yüzden her daraldığımızda kendimizi gökyüzünün derinliğine bırakmak, o derinlikte yok olmadan gökyüzünde yaşıyormuş hissini yüreğimize yaşatmak gerekir.

Kendisini gökyüzünde, derinlikler içinde bulan yürek hafifletir yaşama ilişkin yargıları.

Gökyüzünden bakılan pencerede geniş düzlüklerin yanında engebeli boşluklar da daha iyi görünür.

Gökyüzünden yaşama derin bakışta her şey o kadar küçülür ki… Yürek o kadar hafifler ki… O zaman yeryüzü, gerçek duruşuna geçerek yaşama ilişkin sıkı, sağlam duruşu yürekte bulur öncelikle.

Öyküsünde acı olanların kendisini hep yeryüzüne sıkıştırmasını anlayamam bu nedenle. Oysaki gökyüzü tüm acıların yok olduğu, boşlukların doldurulduğu, güzelliklerin daha net göründüğü bulutları yüreğe yerleştirir.

Öykülerinde acı bulduklarım hep serinletir aslında.

Yaşamın kızgın çöllerinde gezinmeyi alışkanlık edindiğimizden mi ne?

Bir insanın acısını hafifletmek için gökyüzünün serinleten etkisinden yararlanmak ne güzeldir.

Kitabın başlığına bakıp yazılarımda acı arayanlara, “gökyüzünü” daha ilk satırlarda hatırlatmak da serinletici etkinin varlığının baştan kabulü olmaz mı?


Bana bu yazıyı yaşam yazdırttı. Acılarımla baş başa yaşarken kurtulma çabalarım, acılardan kurtulmaya çalışırken girdiğim derinlikler, acılardan çıkarken karşılaştığım insanlar, olaylar, durumlar…

Bu yüzden acı olan her şey bana çok yakın. Aynı yaşamın yakınımda olması gibi. Çünkü yaşamın içindeyim. Acı olmayan bir yaşamı hiç görmediğimden herkesin acısı benim acım gibi. Kurtulma isteği de benim düşünsel mesaim… Nedenini söylesem ne dersiniz bilmem ama.

Sanki yaşama amacım. Acılar ve kurtuluş öyküleri… Acıdan kaçış öyküleri, acıyla yaşamaya alışma öyküleri… Kısaca dram içinde ayakta kalma mücadelesi.

Bu duruşum beni yorsa da tüm yorgunlara ithaf etme isteğim beni dinlendiriyor.
Reyhan Gazel

5 Ocak 2012 Perşembe

‘İnsan’sa Anlar



Bilgiyi
Sevgiyi
Temenniyi
Seveni
Yüreği
Canlıyı
Heyecanlıyı
Mutluyu
Keşfi
Kederi
Sezgiyi
Duyguyu
Aklı
Mutsuzu
İyiyi
Sevilmeyeni
Hüznü
Çiçeği
Hayvanı
Yaşamı
Yolları
Ölümü
Kitapları
Hisleri
Aşkı
Metaneti
Savaşı
Hırsı
Telaşı
Güzeli
Basiti
Acıyı

"Boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz osunuz." (Aristotales)



Reyhan Gazel

1 Ocak 2012 Pazar

Sevsem mi?




Gökleri uçuk kaçık akıl, biraz da yalnızlık sarsa, bulutların içinden bir çift güzel göz baksa, bir sen kalsan, bir ben… Bir de gökyüzünün renkleri… Yine de sever miyim?

Cıvıl cıvıl öten güzel kuşların yürek kıpırtısı her yanda dolaşsa, akrebim hiç bitmeyecek gibi gelen tırmanışı gözümün önünden aksa, bir de otlar serpilse… Yine de sever miyim?

Pembe güllerin arasından küçük bir kelebek uçsa, uçarken de her yana neşe saçsa, gece olunca baykuşların sesini duysam… Yine de sever miyim?

Ortada dolaşan kirpi gibi her yanı gezsem, küçük bir ceylan misali atlayıp dursam, inekler süt verirken kenarda beklesem… Bir ben, yine bir ben kalsak… Yine de sever miyim?

Bir şirin köpeciğin koşturmasını uzaktan izlesek, bulutlar dağılırken şöyle bir gezinsek, çiseleyen yağmurun altında beklesek… Yine de sever miyim?

İnceden akan yağmurun altında uyuyakalsam, göklerde uğuldayan kent gürültüsünü inceden duysam, bir sen, bir de yine sen kalsan… Yine de sever miyim?

Her şeyi sevip bir seni sevmesem, seni sevip hiçbir şeyi sevmesem, bir başıma oradan oraya koşsam, almadı bir daha koşsam… Yine de sever miyim?

Ufukta beliren küçük bir kızın gözlerindeki mutluluğu görsem, sinek misali her yana konsam, yaşamın en güzel gününü hiç düşünmesem… Yine de sever miyim?

Ölümün ardından gülümsesem, ölenin ardından acı çeksem, kaybolup gidenin yakasına yapışsam, bir biz, bir de yine biz kalsak… Yine de sever miyim?

Kapıların önündeki ayakkabıları kenara koyarken seni unutsam, unuttuğumun sen olduğunu hiç hatırlamasam, her masalda annemi düşünsem… Yine de sever miyim?

Yine de sevmeye devam etsem, severken hep gülsem, sevmeyi sevsem, seveni sevsem, sevse de bilmeyeni düşünsem, bilmeden seveni anlasam, düşünüp ne düşündüğünü bilemeyeni bekletsem, her yandaki kuşların sesini dinlesem, kuşları dinlerken üzülmesem, böcekleri gülerek kovsam, sevgiyi bilmeyeni anlayamasam… Yine de sever miyim?

Gökleri, göklerin altındakileri, göklerin çok uzağındakileri, göklerin yerini bile bilmeyeni, bilse de söyleyemeyeni, yaşamı yaşayamayanı, yaşamları bilemeyenleri… Allah’a havale etsem… Yine de sever miyim?


Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...