4 Eylül 2011 Pazar

Öyküler, Öykülerimiz… Bazen bir kır çiçeğinin yanı başında, bazen de usulca esen bir rüzgârın karşısında düşünürüz yaşamı. Düşünürken geçmişte bıraktıklarımızın aslında her an bizimle olduğunu iyi biliriz. Geçmişi bırakamayız, bırakmayız… Öykülerimizde bizi en çok acılar düşündürür. Sevinçlerimizin en üst noktada bulunduğu anların dışında… Ya en mutlu olduğumuz anlar ya da acı veren anların tümü yüreğimizde kalıcı etki bırakır. Bunu iyi biliriz. Acıdan kaçış olmayacağı konusu her an bizi düşündürtürken çıkış noktalarını her an çözümleriyle bile aklımızda bulundurmak işimize gelir. İşimize gelir de gelmesine işimize geleni yapmak zor gelir çoğu zaman. Ölecek zamanı bile bulamazken yüreğimizi acılardan uzaklaştırmak için vakit yoktur. Oysaki - Yürek ilgi bekler - Yürek sevgi bekler - Yürek arınmak ister - Yürek belki de yalnız kalmak ister - Yürek güçlü kalabilmeyi özler - Yürek yüreklice, “yürek” gibi yaşamak ister - Yürek, “yürek” olduğunu unutmamak ister - Yürek güzellik ister - Yürek hoşluk ister - Yürek sahibinin güvenli elini bekler. Nasıl mı? Basit: Yüreğimizi kendi ellerimize alalım. Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...