7 Temmuz 2009 Salı

Bizim Sokağın Sakinleri

“Bizim Sokak”, her sokaktan bir başkaydı. İnsanlar sokağın içine girdiklerinde her yer aynı yerinde duruyor gibi görünse de, durmazdı. Her an bir farklılaşma, bir yaşantı değişikliği, bir önceki günden farklı bir olay… Her sokak gibi. Her sokakta yaşananlar, burada da yaşanıyordu. Ama tek farkla; biz o sokağın sakinlerini iyi tanıyorduk.

Günlerden Pazartesi


Gün bir anda ağardığından, gece ne kadar erken gider. Hafta sonu tatili de, geç kalkmalar da, gün içinde sokakta gezmeler de… Gün, yeni bir haftanın, yeni bir başlangıcın sinyalini verse de, yürekler bir önceki günden kalma uyuşukluk halindeydi. Bu uyuşukluk gün ortasına kadar kolay geçmezdi. Günün ilk ışığıyla birlikte, biraz uyuşuk, biraz yorgun yine de umut dolu bir hafta başlıyordu.

Bu haftanın ilk sokak sakini Fatma, erkenden evinden dimdik çıkarken, Kısmet evine yeni dönüyordu. Kısmet uykulu gözlerle Fatma’yı selamlarken esneyerek “günaydın” diyebiliyordu ancak. Gerisi yoktu. Zaten hiç de olamadı. Her zaman Fatma evine girerken, Kısmet evinden çıkıyor ya da tersi oluyordu. Bu hiç değişmiyordu. “Günaydın” la başlayıp “iyi akşamlar” ile biten bir komşuluktu ikisinin komşuluğu. Yine de sıcacık ve yürekliydi. Kısmet evinin yolunu yorgun yorgun alırken, Selin annesinin kucağında bakkaldan ekmek alabilmek için gidiyordu. Yine mutlu mutlu gülerek Kısmet Teyzesine içten bir gülümseme fırlattı. Hep herkese yaptığı gibi.

Kısmet, evinden içeri girdiğinde artık oturacak hali kalmamıştı, hemen yattı. Hem de üzerini çıkaramadan. Sabaha kadar pavyonda şarkı söylediğinden sesi yorgun, bedeni yıpranmış, elleri içkiden titriyordu. Aslında banyoya girerek duş almayı istedi, ancak bedeninin yorgunluğuna yenik düşerek hemen uykuya daldı. Sokağın gürültüsünü bile duyamayacak kadar derin bir uykuya…

Ayşe oğlunun elinden sıkı sıkı tutarak, bir yerlere yetişme telaşındaydı. Hep yaptığı gibi… Yine yeni bir şeyin peşindeydi belli ki. Oğlu ise annesine sürekli bir şeyler soruyordu. Haftanın ilk günü demeden sabahın köründe yine sorularını sıralıyordu. Ayşe ise sakin ama koşar adımlarla oğluna laf yetiştirmeye çalışıyordu. Yavuz, arabasıyla haftalık toplantısı için hızlıca geçerken Ayşe’yi gördü:

“Günaydın Ayşe. Nasılsın?”
“Günaydın Yavuz. İyiyim. Bir iş görüşmem var da geç kaldık oğlumla gidiyoruz.”
“Gel bırakayım seni.”
“Yok sana ters olur. Biz gideriz. Sen işlerinden geri kalma.”
“İyi günler, görüşürüz.”

Halide, sabah kahvaltısı için taze ekmek derdindeydi. Bakkala ekmeğin gelip gelmediğini sorarak, ekmeğini kucaklaması ve hemen evine koşması bakkalı hüzünlendirmeye yetiyordu. Bakkal, Halide’nin bu halini her sabah gördüğünden alışmıştı ancak, Halide’nin kaybettiği eşi yakın arkadaşı olduğundan O’nu her gördüğünde hüzünlenirdi.

Halide hızlı adımlarla haftanın ilk gününün kahvaltısı hazırlama telaşındayken, gözü yine ölen eşinin resmine takıldı. Ağlarken bile yine de kahvaltıyı hep alıştığı saatte hazırlamaya devam ediyordu. O kahvaltı mutlaka aynı saatte hazırlanacaktı. Yoksa ölen eşinin ruhu sızlardı. Buna kendisini alıştırmıştı. Yonca, Halide’nin bu haliyle her sabah alay ederdi:

“Çatlak patlak yus yuvarlak. Karameli… Halide hey duyuyor musun? Kocam öldü kabul et artık. Kimse senden kahvaltı beklemiyor””
“Sen kendi işine bak, şımarık kız.”
“Ne şımarığı Teyzem, senin için diyorum. Gül azıcık ya. Seni bir gün güldüreceğim.”
“Sen işine git diyorum sana. Geç kalıyorsun yine”
“Bana bir şey demiyorlar ki. Yoksa seninle vakit harcar mıyım?”

Halide, hızla kahvaltı hazırlığına devam ediyordu bu konuşmadan sonra da. Haftanın ilk kahvaltısı hep önemliydi eşi için.

Mehmet biraz daha geç giderdi işine sokağın diğer sakinlerinden. Ancak her sabah mutlaka evinden çıkar biraz yürüyerek, bakkaldan gazetelerini, ekmeğini alırdı. Bu arada gördüğü herkese iyi niyetlerini, güzel sözlerini sıralardı. Bunu hiç ihmal etmediğinden sokakta çok sevilirdi.

“Okumuş adam yine de bak herkesle arkadaş. Kimseyi küçümsemiyor.”
“Evet. Çok iyi bir adam. Bir de evlense…”
“Evlenir elbet. Ülke sorunlarından fırsat bulursa”

Harun tek başına yürüyemediğinden her sabah bakkalın çırağı O’na ekmeğini, gazetesini evine kadar götürürdü. Bakkalın çırağı bu gidişten çok memnun olur, sabahları güzel bir sohbetle güne başlamış olurdu. Harun’un güzel konuşması çok mutlu ederdi. Kimse O’nun kadar kendisiyle ilgilenmiyordu. Bakkalın çırağı için öğrenecek o kadar çok şey vardı ki…

Nebahat, bu sokağın sakini olmamasına rağmen tanınırdı. Çünkü çalıştığı evde yıllardır tüm alışverişi kendisi yapardı. Erkenden işe başladığından, öğlene doğru evden çıkarak sokaktakilerle merhabalaşabilirdi. Bunu da severek yapardı. Herkes O’na sokağın sakini muamelesi yaptığından bundan kendisine ciddi pay çıkarırdı. Mutlu olurdu. Sakala girdiğinde, hemen bir iki evle ilgili dedikoduyu ihmal etmezdi.

“Bizim Yavuz Bey yine çok sinirli. Eşiyle kavgalı evden çıktı. Oğlunu odadan çıkaramıyorlar bir türlü. Canım çıkıyor vallahi.”
“Düzelir. Oğlan kötü durumda mutlaka düzelir. Üzerine gitmesinler çocuğun. O da unutur.”
“Yok düzelmiyor bir türlü. Her gün daha kötü durumu. İyice içine kapandı”
“Telaş etme sen kendi işine bak.”
“Zaten onun için dertliyim. İşime bakamıyorum. Evde sıkıntı büyük. Bana da kötü davranıyorlar.”
“Geçer bacım, geçer.”

Nebahat’in günlük dedikodusuyla seslenen ortalık öğlene doğru daha sesli hale gelmeye başlar.

Mehmet için artık işe gitme zamanı gelmiştir. Hafta sonu dinlendiğinden biraz uyuşuk ama yine de dimdik evinden çıkarak yürümeye başlar. Naci hastanede yatan çocuğu için birkaç parça eşya almanın derdinde koşturarak evine girerken Mehmet’le karşılaşırlar:
“Nasıl oldu çocuk?”
“Bilmiyoruz. Bekliyoruz hala.”
“Allah şifa versin, hadi sen işine bak, ben geç kaldım.yapabileceğim bir şey olursa…”
“Biliyorum sağolasın.”

Gaffar, çocukları için ekmek parasının derdinden sokaktakilerle pek iletişime girmezdi. Vakti de yetmezdi ancak eşi herkese görüşür, dertleşirdi:

“Gaffar geçen hafta çok kötüydü. Bu hafta iyi olsa bari. Adam çok yıpranıyor. Üzülüyorum ve korkuyorum. Ya O’na bir şey olursa?”
“Merak etme, sapasağlam adam. Ne olacak.”
“Aslında işi olduğu için şükür ediyorum. Ama yine de işte…”

Bakkal sokağın en önemli iletişim kaynağıydı. Herkes O’nunla bir iki kelam etmeden duramazdı. Çok sevildiğinden herkes her şeyini anlatırdı. Gaffar’ın eşi de haftanın ilk gününe böyle dertleşerek başlamayı ve moral bulmayı dileyerek bakkalla konuşmuştu. Oldu da. Daha mutlu döndü evine.

Akşama doğru yavaş yavaş herkes evinin yolunu tutarak daha hızlı hareket etmeye başladı. Haftanın ilk günü geçmeye başlamıştı, haftaya da alışılmaya… Yine herkes kendi derdine, kendi yüreğine dönmeye başladığında ise hava kararıyordu. Gün bitiyor, umutlar ertesi güne saklanıyordu.

İyi uykular “Bizim Sokak”

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...