2 Kasım 2007 Cuma

Terör ve Kadınlar


TERÖR EN ÇOK KADINLARIN CANINI ACITIYOR

Yaşamda canımızı acıtan onlarca olayla birlikte ansızın yaşamımıza girip istediği zaman yaşamımızdan çıkan terör, toplumsal bir olgudan çıkarak yaşamın ortasındaki yerini yine istediği ağırlıkta koruyor.
Kontrolümüz dışında bir gelip bir giden ne zaman, nereden geldiği hiç bilinmeyen ve bilinemeyecek terör, kadınların zor yaşantısını nasıl etkiler diye hiç düşündünüz mü ?

Terör tüm toplumu etkiler, bunu inkar etmek mümkün değil elbette. Toplumsal yaşantının içindeki tüm insanların yaşantısı farklı şekillenmeye başlar, bunu da biliyoruz. Terörün girip çıktığı bir ülkede toplumsal buhranın, çözülmelerin, yozlaşmanın, sapmaların, sorunların yaşanmadığını düşünmek için terörün ne olduğunu bilmemek gerekir. Ama terörün en çok kadınların yaşantısını istenmeyen şekilde değiştirdiğini söylememek de toplumsal yapı kurgusunun kadın üzerine kurulu olduğu ifadesinden kaçınan bir erkek kurgusunun eseridir.Evlerin, mahallelerin görünen yapı taşları olan erkeklerin daha çok içinde olduğu terör ve paralelinde yaşanan değişimler aileyi ve mahalleyi canlı tutan kadınların gerçekte zor olan işlerini daha zor hale getirmez mi ? Yüzü gülmeyen toplumun en azından günlük yaşam eylemlerini “yaşam devam ediyor“ ilkesiyle sürdürmeye çalışan tüm kadınlar toplumsal buhrandan, sapmalardan toplumu kurtaracak tek varlıktır. Kendi içinde küçük bir “mikrokozmos” olan tüm kadınların, kendi “mikrokozmoslarını” yaşayabilme olanaklarını ortadan tamamen kaldıran bu büyük toplumsal misyonu yine tüm kadınlar isteyerek yerine getirmeye koşullanmış, beklenenleri yerine getirmeye kurgulanmışlardır.

Terörün evin ortasında yaşandığı anda bile çocuklarının ne zaman yemek yiyeceklerini, ne yiyeceklerini düşünmek bile ona zor gelmeyecektir bu kurguyla. Çünkü bir kadın için ötesi yoktur. Acısını derinlerden yaşayamamanın “mikrokozmosunda” derin yaralar olarak yerleşeceğini bile bile hiç düşünmeden yapacaktır tüm beklenenleri. Yapıyor da. Son Türkiye gündeminde tüm kadınlar hem büyük acıların ortasında hem de tüm toplumu ayakta tutacak kadar sağlam yapı kurgusunun oluşumu peşindeler. Ağlasalar da akşam evde ne yenmesi gerektiğini düşünecek kadar yaşamın taa içlerinde bir yerlerde “ mikrokozmos” kim ben kim anlayışında. Oysa ki kendi dünyasını tam anlatamamanın ve toplum üzerine büyük etkisinin gerçekte dile getirilmemesinin acısını çok derinlerde yaşayarak yapmaktadırlar tüm toplumsal misyonlarını. Kadınlarımız öyle ki oğulları tehlike altındayken bile gelecek misafirler için yemek yapmayı, evi canlı tutmayı düşünürler. Ardından konu komşuyla güler yüzlü sohbetlerle mahalleyi canlı tutmayı görev bilirler. “ Sakin olun bir şey yok yaşam devam ediyor” vurgusuyla. Mahallenin canlı hali toplumu daha da canlandırır bir şey yokmuş her şey yaşamın doğal akışında gidiyormuş gibi.

Terör konuşulurken sokakta, ev toplantılarında, iş yerlerinde, mahallede söz alamayan kadınlar, yaşantılarının orta yerinde kendilerini konuşturmayanlara inat terörün en büyük düşmanlarıdır. Çünkü yıkılmazlar, terörün yaşantılara ansızın girmesinde bile ayakta kalarak yaşamı tümüyle engellemeye, kendi kaosuna sürüklemeye çalışanlara en büyük dersi verirler.Toplumu yeniden kurarlar, sapmaları önlerler, yozlaşmanın önüne geçerler, çözülmeyi engellerler. Yani “ mikrokozmoslarına” bakamadan makro politikaları toplumun içinden kurarlar kimselere belli etmeden, sessizce… Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...