9 Nisan 2010 Cuma

BİZ DE VARIZ

Akıllardan önce yüreklerin konuştuğu anlarda, gözlerimizden inceden bir yaş akar. Bu inceden yaş, akılların tümünün anlayamayacağı derinlikte süzülürken, dilimiz hareket etmez olur. Dil görevini inceden akan yaşa bıraktığından, o anı anlayabilmek / anlatabilmek için ne dillerimiz ne de akıllarımız yeter.

Engelli bir çocuk karşısında tüm insanlar bu durumdayken, engelli çocuklarımızın “biz de varız” diye hala haykırmasını nasıl açıklarız?

Bu kez uzun yıllardır cevaplanamayan, cevaplanmaya çalışılsa bile benim anlayamadığım bir durumun analiziyle karşınızdayım. Bu analiz çok da zor olmayacak, hemen her gün yaşadığımdan…

Engellilik, istenmeyen bir durum olarak aniden yaşantıya girdiğinden bu durumu yaşayan herkesin şok yaşadığını algılayabilmek gerekir. Bu şok durumu aylarca da sürebilir, yıllarca da… Şoktan çıkabilmeyi başaranlar, yeni duruma ilişkin uygun yaşantıyı en iyi şekilde yaşamaya çalışır. Bu zor bir süreçtir. Bu süreci zorlaştıran ise engellinin engeli değil, yaşanan toplumsal sıkıntılardır.

“Akıllardan önce yüreklerin konuştuğu anlarda gözlerinden inceden yaş akanlar” yaşatırlar bu sıkıntıyı. Böyle durumlarda engelliler “keşke gözlerden yaş süzüleceğine dillerden çözüm dökülse” diye söylenmeden edemezler. Ağlayanların engelliye bir hayrı olmadığını anladıklarından…


Duygunun engeli olmaz. Duygu her insanda aynı etkiyi bırakır. İstenmemek, hor görülmek, sürekli acınmak her engellinin ve ailesinin yaşadığı toplumsal sıkıntıların temel kaynağıdır. Oysaki toplumlar tek tip insandan değil, farklıkların bir arada yaşayabilmesinden oluşmaz mı? Ayrışmak, yok sayılmak hiçbir insana yaşatılmamalıdır.

Ötekiler deyip bir kenarda kendi kaderleriyle baş başa bıraktığımız engellilerin, bırakılan kenarda neler yaşadığını düşünmemek öncelikle “ insan” olmaya ihanettir. Evde konuşacak kimsesi olmadığı için ağlayan yavrularımla konuştuğumda, yaşanan ihaneti daha net görmek, yine de onlar için sevgi beklemek çok mu anlamsız?

Dışarıda “ötekileştirilmiş” gençlerin içinde bulunduğu sıkıntılı ruhsal durumları her an gördüğümden, yürekten üzülürüm. Yalnızlıklarını bile yaşamın kendisi diye düşünen gencecik bedenleri… Bir insan merhabasında kabaran yüreklerini yanlarında görmenin, o an aldıkları hazzı onlarla yaşayabilmenin bir sonraki adımını bildiğimden, içim daha büyük acı duyar. Vazife galibi olarak hayır yapmanın sonucunda rahat rahat evlerine dönenleri gördüğümden... Ne vazifesi? Yaşam bu kadar mı basit? Hep aynı insanlarla…

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...