Düşündüğümüz, yaptığımız her şeyin tutsağı olmak… Bazen
aptalca seçimlerimizin mutsuzluk ya da korku tuzağına düşmek… Kendi tarihimizin
mahkûmu olmak… Değişmeye gerek kalmadan değişmeye çalışmak… Yitirmeden değişme
çabası…
İnsana büyülü gibi gelen tüm değişim süreçlerinin, görünmeyen
sessiz iletilerini hayatımızın orta yerine koyarken seslendirdiklerimizin
dışında var olan gerçekliği yok saymamızdan az önce gelen bir vurgu sözlerin
tümü. Tam da bu anda bilinçsizce “bölünme” çığlıkları, yüreğin derininden
ansızın çıkagelen… Tahammül edemediğimiz duygularımızdan kaçarken, hemen
ertesinde seslenen bir savunma mekanizması ne çok şey anlatır hayata. “YA ÖYLE
DEĞİL BÖYLEYSE “
Kendi öykümüze sıkı sıkıya bağlı bir hayatın en rutininde kararlılığımızı
koruruz. Ta ki “Her çağ kendi tinsellik tasarısını kendisi için yeniden
bulmalıdır” cümlesinin ağırlığını tepemizde hissedene kadar… İşte tam da o anda
bir şey iter sessizce vurarak: En etkin metaforunu bul! Zamanın ruhunun yeniden
ele alınışının biraz karmaşık gelen ifadesi en somutundan “ Her yaşın ayrı
güzelliği var” cümlesindeki “güzellik” metaforunun sadece kadın cinsini
kastetmediği gibi… “Güzel yaşamak” her
ne demekse …
Aslında bir kişinin tümüyle insan olabilmesi sadece kendi
kararlarına ve bu kararlarına bağlanışına dayanır. Yıllar yılı değer, onur gibi
kendi anlamında yaşadığı erdemlerini, cesaret olmaksızın salt bağımlılıkla
soldurmayacağı aşikârdır. Evet cesaret!
Günden güne verdiği karar yığının içinden çıkıp gelen tetikleyici… Varoluşu
olanaklı kılan cesaret, önemli bir kavram pek içeriklendirilmeden kullanılan…
Moral cesareti daha da vurgulayarak iki kelam daha edelim;
anlayanlara… Başı boş şiddetin içinden çıkmayan görünmeyen varoluş çakmağı olan
en dolusundan enerji…
“Kendimi, kendi değerlerimle, değerlerimin içinden çıkan
moral cesaretimle, zamanın ruhunda beni iten tinsellik anlayışımla var olmayı
seçiyorum… “ EEE güzel o zaman…