Yürek nedir?
Kimse “kendi”sini kirli düşünmez, her yaptığının hesabını
varlık anlayışı ile şeytanın da verdiği çılgın akıllarla verir. Katiller bile
savunma yapabildiğine göre…
Sağ gösterip sol vuran yumruklar gibidir bazen sözlerim…
İçeriğinde “kendi” yürek anlayışımla birlikte pek hoş durur kelimeler. “Ak”la
giren anlam, katillerden çıkar. Var mı itirazı olan?
---------------------
Belki bir çocuk çığlığının duyulmaz olduğu an, belki bir
delikanlının sessizce beklediği, belki de gülümseyen bir yüreğin sessizliği…
İner derinlere bilinmeyen görünmeze… Yüreğin sessiz gülümsemesi nerede
“dur”duğunu anlatsa da bu sessizlik çığlığının duyulmadığı da bilinebilir.
--------------
Bol metafor olan yazıları okumak kolaydır da okuyan yazarın
vurgusunun bütünleştirdiği anlamı çözmüşse… Bu yazı da bol metaforun değil
derin anlamdaki metaforun/ların kullanıldığı bir yazı olarak tarihe geçmese de
yüreklere kazınır belki bir gün…
Kim hangi “kapı”yı biliyorsa “hep” öyle yaşar; anlarım. Tüm mesele başka
paradigmalardaki “kapı” yı anlatmaktan öte bir mesele… Hakikati bilip bilmemek…
Değerlerini kendi bildiği gibi yaşayanların başka değerlere olan bilmezliğidir
bizi hakikat “kapı”sında “dur”akta bekleten; ilerlerken…
“Hiç” i bilerek “can”a
ulaşmanın derin insani kaygısıdır bizi dillendiren yine, yeni…
Tam da bu nedenle “can” ı alanları anlayamam. Eee siz
anlıyor musunuz?
Bir “can” ı parçalayarak almayı anlayabiliyor musunuz? Eee
cevap?
Kimsin ki!
-----------------
Biz” bildik ki “insan can”dır. İçinde yürek taşır. Yürekte
“kendi”ni… Herkesin “kendi” vardır. Bilmeyenler “kendi”nin içindeki “hiç” i
parçaladı.
----------------------------
“En” çabası bizi derinlere götüren bir çaba olarak yürekteki
“boş”lukları doldururken, “en” çabalı eylemlerin doğru olmaya da bileceği
savını unutmamız an meselesi olarak yürek tarihindeki yerini alır. Bu tarih,
insanın kendi tarihinden öte bir tarih olmaya da bilir, yine biliriz ki
insanların tarihi toplumların tarihidir.
-------------------------------
Hani dil oyunundan çok kavram oyunu gibidir bazı mesajlar,
anlayabilenlerle yola devam ederek; keyifle…
Kıyının denizin kenarı olduğunu düşünenlerle başka yazılarda
buluşma niyetim gündemimde olmasa da…
------------------------
Gün bugündür ey dost… “Hiç” olmaya “var” mısın?
Yaşam tefekkürünün doruklarında yaşarken aslında nefes
almaktan öte bir ontolojik çözülme… Çözülen her bir hücrenin daha da
bölünemezliği sararken aklı, yürek gülümsemesin de ne yapsın?
Dünyada ahireti görebilenlerin azlığı yorsa da yüreği, “hiç”
yolunda kaybolan yürek hakikati görmesin de ne yapsın?
Milyonlarca acının
orta yerinde, var oluşun getirisi olan “var”ım imgesi sararken ne de keyifliydi
insanoğlu aslında. “San” ki “var”!
--------------------------------
Konuşur gibi yazmak, yazar gibi konuşmak… Aralarında ciddi
bir ifade ayrımı var gibi görünse de iki “şekil” de dinlettirir. Sonuçta
konuşur gibi yazmak okura sıcak gelir bir nefes eşliğinde hissinde…
Biliriz ki…
Eğer “var” olma kaygımız var ise “hiç” yolcuları kalmasın… “Hiç”
yolunda asıl varlığa açılan büyük “kapı”nın önünde kuyruk da yok. “Zil”i
duyanların azlığı söyletti yine.
----------------------------------
Karanlıkların bile aydınlığı çağrıştığını bilmeyenlere tek laf etmeden “Hiç” elim.
Kelimelerle oynamayı seviyorum . Üzerinde oynadığım kelimelere ” kendimce” anlam yüklemeyi daha çok seviyorum. Hele bir de yüklediğim anlamı çözen akıllar olunca mutluluk yüreğime sımsıkı yerleşiyor. Çünkü biliyorum ki sonsuz güç aslında uzaklarda bir yerlerde değil; içimizde. İçimizin en ucra sadece bizim ulaşabileceğimiz derinlerinde. İstersek kullanabileceğimiz, istemezsek “hiç” ilişmeyeceğimiz… Farkında olmayanlar zaten burada olmadığından rahat yazıyorum.
Reyhan Gazel