20 Şubat 2012 Pazartesi

YARIM YAŞAM



Evlerin arasındaki insanlar bazen figür olarak yüreklerimizde yerini bulduğunda, derinlerden figürleştirdiğimiz insanların gözlerini ararız. Buluruz da. Bir insandan öte, insanlar göz yığınları halinde etrafımızda gezerken, nereye gezdikleri değil, gezerken gözlerinin nereye baktığı daha çok ilgimizi çeker.

Yüreklerin gerçek yansımasını bulduğumuz gözler, böyle durumlarda ya tamamen kendisini dünyaya kapatarak kendi yüreğinin içeriden istediği şeyleri görmekte ya da sadece etrafa bakmaktadır göremeden. İkinci durumda yürek, kendisine hapsolmuş sessizce beklemektedir, belki de küskün…

Yaşamın içinde bizlere eski olmayan onca yaşantı varken, istediğimizi istediğimiz kadar, istediğimiz biçimde yaşayamamak yüreklerin en zorlandığı durumdur. Bir yakınımızı kaybettiğimizde, çevremizde bizim ağlamamamızın rahatsızlık verdiğini düşündüğümüzde, acımızı içimize gömerken yaşadığımız durum. Çok mutluyken sürekli gülümsememizden sıkıntı duyacaklara karşı, gülümsememizi içimize gömdüğümüz durum…

İçimize gömülmüş onca yaşantı, yaşanmamışlık varken, yüreklerimiz kendisini bize yetecek kadar ifade edemezken, gözler ne yapsın? Bir oraya bir buraya sadece bakar, çaresizce… Ya da kendisine dönüp, kendisini başka dünyaların içinde yaşar, sessizce…

Yüreklere soramadan yaşamamızın gözlerdeki karşılığı, figürleştirdiğimiz insanlarda kendisini daha net göstermez mi? Yaşamı daha iyi anlayabilmek için… Yaşama tam katılabilmemiz için… Böyle bir derdimiz varsa, böyle bir derdin varlığından yüreğimiz haberdarsa…

Gökyüzünün altında her şey eski… Yürekler eski, gözlerdeki bakış şekli eski… Tek yeni olan, bizim bunu ne kadar derinlikte anlayabileceğimiz… Böyle bir durumu dert edineceğimiz… Ne kadar dert edineceğimiz…

Tüm bu çabalar “insan” da “insan”ı bulma çabasıdır, bilene… Kendimizi bulma çabasıdır düşünene… Koca evrendeki yerimizi aramamızdır, görebilene… Varlık nedenimizin ortaya çıkışına vesiledir, anlayabilene… Tüm bunları gözlerde bulabilmek ayrı bir çabadır, derinlerden bakabilene…

Yarım kalmış her şeyin acısı büyüktür. Yüreğimizin istediği kadar ağlayamamak, yüreğimizin arzuladığı kadar yaşamdan tat alamamak, yüreğimizin arzuladığı kadar gülememek… Sevgimizi gösterememek, doğaya, insanlara… Yaşama… Yarım yaşamı yaşamak zorunda kalmak yorucudur, önce yüreklerde sonra gözlerde yorgunluk olması da bundandır. Evlerin arasında yürürken gözlerin ya sadece etrafını görmesi ya da sadece yüreğin derinlerden göstermek istediğini görmesi bu yüzdendir.

Yarım yaşamlara diğer yarının tamamlanması dileklerimle… İstediğiniz her neyse…

Reyhan Şengün

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gülümseyin! Gülümseyelim!





Anlık açılan gözlerdeki gülümsemenin yine anlık olarak ortadan kaybolması yürekleri yorsa da, akılların devreye girmesi ile yorgunluk yine anlık kaybolur. Her şeyin anlık yaşandığı yaşantıdaki anlık iniş çıkışların değersizliği yine söyletiyor.

Derinlerdeki ayrıntıların, yüzeydeki hüznü anlık çıkarması durumunda ortaya çıkan bu değersizlik halinin çözülmesi yine anlık olarak mümkün mü? Cevap?

“Mümkün olup olmama” ile yola çıkarsak yine başa döneceğimizden ilerlemek için yöneldiğimiz kapının açılması belki de en doğrusudur. Kim var orada?

Kimse olmaz tabii. Yüreğimizin içinde bizden başka kimse olmaz. Derinlerdeki ayrıntının yüzeydeki hüznünü de yine kendimiz kendi yüreğimizden çıkartacağımıza göre seslenmenin anlamı var mı?

Ses yok! Ben varım. Sen! Tek bir yürek. Bir başına, yalnız, kendi halinde, derinleri kendi derinleri olan “yaratılmış”.

“Yaratılmış tek bir yürek”teki derinliği bulabilenlerle yola devam edeceğimize göre, insanın önce kendi yüreğine yönelmesini istememiz mümkün mü?


Her şeyden önce mümkün. Mümkünlük tek bir yürekle değil, her tek yürekle… Her birimiz, ben, sen, o… tekimiz, tek, bir…

Önce kendi yüreğimizin derinlerine uzaktan gülümsemekle yola çıktığımızdan, öteki yüreklerin içini bir tarafa bırakmanın zamanın geldi de geçti bile; Anlayabilenlere…


Uzaktan gülümsemenin bir sonraki adımı olan yakından bakmaya geçmeden önce bir tarafa bıraktığımız ötekiler hala yerlerinde. Üzgünüm ki kıpırdayan yok!

Yakından baktığımız yüreğimizin içindekiler, birer birer aklımızla da kavrayabileceğimiz noktada yer edinebildiğinden, doğru yolda olduğumuzu görebilmek ne güzel!

Uzaktan gülümseme ve yakından bakmak arasında gidip gelen yöneliş ısınmaları, yerini yavaş da olsa ellerin devreye girmesi ile dokunmaya geçebilmeli. Yoksa tekrar başa…

Ellerin dokunduğu yüreklerin derinlerindekiler birer birer akılla kavranıyorken yaşanılan hüzünlü gülümseme “olgunca” yaşamdaki yerini alıyor!

Tüm “verilenler” iş başında. İşin başında. Yüreğin başında. Yüreğimizin. Kendi yüreğimizin.

Gülümsemenin kolay olduğunu düşünenlere söylenecek sözümüz var ama buradan değil sözlerin bütünü. Yaşamdan verilecek cevaplarla… Kolayca.

5 Şubat 2012 Pazar

Yürek Gülümsetir


Gülümseten ayrıntıların çokluğu karşısında dik duruşumuzu her zaman koruyamıyoruz. Gülüyoruz. Gülüp geçiyoruz. Gülmeden geçmiyoruz. Geçenlere de gülümsüyoruz.

Gülümseme dolu günlerin azlığı yorsa da, yaşamın derin yüzeyselliği hüzünlü gülümseme şeklinde yerini alıyor. Nasıl almasın ki?

Her an yeni bir ayrıntı, hüzünle karışık, gülümseme ile barışık olarak yerini alırken bilsek de bilmesek de yerleştiriyoruz… Görüntümüze…

Görüntümüzde olanı çoğu zaman fark etmediğimizden, yaşamın hüzünlü ayrıntılarının gülümseme şeklinde yansıdığını bilenler için canlı bir örnek de oluşturuyoruz.

Aslında güldüğümüzü düşünürken, gülmediğimizi görebilenlerle yolumuza devam ederken, yüreğimizdeki hüznü, gülümseme ile karışık yaşama kattığımızı derinlerde bilsek de yüzeydekilerin anlama ihtimali zayıflatıyor direncimizi.

Hüznümüzü gülümsemeye hapsetmediğimizden, derinlerdeki hüzünsüz gülümsemeye doğru yönelmemiz an meselesi sanki…

Yöneldiğimiz evimizin kapısı değil elbetti… Çalan telefonumuz hiç değil… Sanki daha derinlerde bir yerde…

Bu yöneliş yüreğe yöneliştir; Anlayana…

Başkasından öte daha yakında olan kendimize yöneliştir.

Başkalarının yürekleriyle kendi yüreğini var etmeye çalışan, hatta bunu yaratılışa ters büyük bir bağımlılıkla yapanlar için ulaşılması en uzak mesafededir… Yürek/Yürekleri…

Kendi yüreğini başkasının yüreğinden uzak görüp kendinden ötelere yönelenlere söyleyecek sözümüz: Kapıya yönelin. Yöneldiğiniz kapıyı açın. Korkmadan açın. Görebiliyor musunuz? Önce kendi yüreğinizi görün. Hatta korkmayın ellerinizi açın ve avucunuzun içine alın…

Hüzünlü gülümsemenin çıktığı yere yönelenler, derinlerdeki hüznü yakından görebilenlerdir. Görebildikleri hüznü gülümseme ile karıştırarak yaşama karışabilenlerdir.

İşte o zaman yürek gülümsetir… Gerçek yürek gülümser. Yansıması hüzünlü gülümseme şeklinde yerini bulur, ne de iyi olur; Olgunca.

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...