6 Eylül 2008 Cumartesi

Küçük Bir uyarı: İçinizdeki Çocuğu Sevmeyin, Büyütün







Genellikle düşünmeden, daha da önemlisi bilmeden konuşan ezberci büyüklerin, biraz duygusallaştıkları zaman ağızlarından çıkan cümle ne kadar doğru? Hep bir ağızdan robot gibi konuşan mini mini büyükler, içimizdeki çocuğu sevmemizi isterler.

İçimizdeki çocuk o kadar sevgisiz kalmıştır ki, sevilmeyi beklemektedir. Sevildikçe boynunu büken ve sevilmenin tadını çıkaran içimizdeki çocuk, hal böyleyken büyümek ister mi? İstemez tabii. Sevilmek iyi gelmiştir. Büyüyüp ne yapsın?

Büyüyemeyen, sadece sevilerek küçücük kalan insanların, yaşamdaki yansımasını bilir misiniz? İsterseniz biraz örneklendirelim.

Almanya'daki Türk koca, karısını köle olarak kullanmaktan hüküm giydi

Almanya’nın Frankfurt kentinde yaşayan A.E.'nin (35) 8 yıl önce evlendiği karısı E.E.'ye (30) yıllarca tecavüz ettiği ortaya çıktı. Öldülürülmekten korkarak yıllarca kocasına ses çıkartamayan E.E, psikolojik tedavi görmeye başladı.


İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Bu üç gelişim döneminin ötesi var mı? Doğan insan 1 gün de yaşasa yine aynı değil mi? Ama büyüme sürecinde sadece içindeki çocuğu seven, sevilmesini isteyen mini mini büyükler, büyüdükleri zaman gerçekten ‘büyük’ olmadıkları için bir çocuk edasıyla her türlü kabullenilemez yaşantıyı yaşar ve yaşatırlar. Tıpkı elinden oyuncağını almak istediğimiz çocuk gibi hırçınlaşırlar, oyuna alınmayan bir çocuk gibi küserler, çikolata alınamadığı zaman başkası yerken yiyenin karşısına geçer sadece bakarlar. Bunlar çocuk yaşlarda normaldir. Ya büyüdükten sonra?

Beyne yaşla orantılı olarak hükmedilemediği durumlarda gösterilen şiddetin tek nedeni içindeki çocuğu sevenler değil midir? İçindeki çocuğu büyütemeyen, çocuk kalanlar değil midir? Tabi yaş büyüdükçe basit küsmeler, küçük hırçınlıklar da yerini köleleştirmeye kadar vardırır. Zorla, kabaca, istenmemesine rağmen, kabul görmemesinin bilinmesine rağmen… Ayrıca, çocuk gibi çözümlerle kendince kendisini sevmeye, içindeki çocuğu severek beslemeye çalışan mini mini büyükler her meslekten, her cinsiyetten olabilir.

İçimizdeki çocuk, yaşımız büyüdükçe içimizde kaldıkça, yaşama ait tüm tepkilerimizi, tutumlarımızı da kendisinin bildiği şekilde çözümler. Büyümediği için de, başka türlüsünü bilemez zaten. Karşısındaki büyüğü döver, kızar, saçlarını okşatır sonra yine döver… yemeğini ayağına getirtir, ayaklarını yıkatır, yine saçlarını okşatır… önce küser sonra hırslanıp döver, sesli şiddet yapar, özgürlük alanlarını kısıtlar… Sonra yine saçlarını okşatır. Bu böyle gider.

İçimizdeki çocuk büyümedikçe, kendimizin de büyümeyeceğini bilmeden yaşantıya katılanlar, toplumsal yaşantımızı tümden etkiler. Sokakta, metroda, hastanede, postanede… Evde, mahallede… Her yerde etkiler. Böyle insanların çokluğu huzuru ciddi anlamda bozar. Sayıları o kadar çok ki, bu yüzden hemen her gün bir katliam, tecavüz, şiddet… haberleri okuyoruz. Artarak okuyoruz. Daha da artacağından korkuyoruz.

Bu yazıyı okuyanların içlerindeki çocuğun çoktan büyümüş olduğunu bilmenin rahatlığı ile, içinde çocuk bulunan ve içindeki çocuğun sevilmesini isteyen, sevilmediğinde istenmeyen tepkiler verenleri öncelikle toplumsal huzurumuz için büyütmemiz gerektiğini söylüyorum. Daha ne söyleyeyim? Bunu nasıl yapacağımızı tüm büyüklere bırakarak…

GÜLER YÜZLÜ BİR YAŞAM DİLERİM

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...