20 Eylül 2008 Cumartesi

Kimin Eli Kimin Cebinde







Son günlerde yaşananlar bana yine “kimin eli kimin cebinde” dedirtiyor. Eller o kadar karışmış durumda ki. Kim kimle arkadaş, kim kimle eskiden arkadaştı, kim kimle hala arkadaş… Kim kimi kolluyor, kollamıyor… Kim kiminle yakın, kim kiminle yakın gibi görünüyor… Kim kimi istiyor, istemiyor… Gerçek bir kaos durumu var. Çünkü bugün bildiklerimiz yarın bilmediklerimize dönüşüyor. Sonra tekrar tersi…

Yıllardır hem iş yaşamım hem de yaşantım gereği basının içindeyim. Yıllar önce başladığım basın yaşantım bugün kısmen sürse de, bir şekilde her gün onca ‘bilgiyi’ duyuyorum. Her ‘bilgi’ bir öncekinden oldukça farklı olabiliyor. Hatta tersi bile. Bu şekilde yaşanılan tüm yaşamlarda, genel yaşam tarzı da böylece şekillenmiş oluyor: Bugün dostun olan, arkanı döndüğün anda düşmanın olabilir. Hatta arkanı dönmeden de düşmanın olabilir. Dikkat et. Bu durumunda yapılacak tek şey de kendiliğinden ortaya çıkıyor. “ Yüreğin kendi ellerinde yaşa!”

Teker teker isimleri yazmaya niyetim yok. Çünkü bu isimleri yazdığım anda o kişiler tekrar arkadaş olabilir. Ben de yazdıklarımla kalabilirim. Ama yazdıklarım aslında o kadar açık ki; bilene…

Herkes günü kurtarma derdinde yaşamaya çalışıyor belli ki. Günü kurtarırken de, eskiden dost olduklarını, can düşman olduklarını, aynı çatıya baktıklarını, aynı çatıda ayrı başlıklarda yaşadıklarını… hiç düşünmüyor. Her gün yeni bir düşman, yeni bir dost söylemleri… Aman ne iyi.

Oysa ki, geçmiş insanın peşini asla bırakmaz. Geçmişin izleri silinmez. Bırakan, silinen sadece dillerdedir. Düşmanımızı bugün ‘dillemek’, yarın dost olunduğunda kendiliğinden silinmez. Birileri mutlaka hatırlatır. Hem de hiç beklemediğimiz bir anda. Sadece içinde bulunduğumuz anı yaşamak da, yaşama olması gerektiği gibi yaklaşmamızı engeller.

Özetle, basın emekçileri bugün burada ekmek kazanırken, yarın başka yerde kazanabilir. Bu, işin doğası gereği olduğundan aklımda oldukça nettir. Ancak, aklımda net olmayan, her gidilen yeni iş ortamında bir öncekini, öncekileri unutmaktır. Bu durum, her şeyden önce komiktir. Nasıl unutulur ki?

Bu arada sadece ‘gerçek işini’ yapmaya çalışan basın mensubu arkadaşlara da arada kaynamak düşer. Başka ne düşebilir?

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...