5 Eylül 2008 Cuma

Bilge Hoca'dan Dersler







Ne kedisiz ne kitapsız yaşayabilen Bilge Karasu, gözümüzün önünden gitmiş olsa da, anılarıyla yüreklerde yerli yerinde. Kendisi de böyle isterdi.

Yıllar öncesinden aklımda kalanları, çala kalem tuttuğum notlarla pekiştirdiğim tümcelerle birleştirmeye çalıştım. İşte kendince yazı yazmaya çalışanlara Bilge Hoca’nın ilk dersi… Zor demeyin daha ilk dersi…

Meraklısına kolay gelsin.




Ölü dil hariç hiç bir dil olanaklarını tüketemez, dil olanaklar bütünüdür.

Dil sesli göstergeler dizgisidir. Çünkü insanlar önce konuşur sonra ya öğrenir ya öğrenmez.

İm denilen şey, gösterenle, bir gösterilen, bir imleyenle, bir imlenilen şeydir. İşitilen şey, imleyen, göz önüne gelen şey imlenendir. İmler tek başına yetmez, bir dizge oluşturması gerekir. Her im varlığıyla olduğu kadar yok ettikleriyle birlikte anlam kazanır.

Belli bir tümce, bir dilin gerektirdiği her şeyi içinde barındırır. Ama tümcenin yanına tümce gelmesi dilin sınırlarını aşar.

Anlamakta kullandığımız en sağlam ölçüt ‘ben’ dir. Ama iş ‘ben’ le bitmez. Anlam nerede başlar nerede biter buna bakmak gerekir.

Bir metin, inceleme konusu olan sözlerin tümüdür.

İletinin engellenmesi ancak ‘gürültü’ ile olur. Gürültü, iletiyi aksatan dış etkendir.

Dil bilgisi metinleri, dilin kurucu metinleri değil, dilin zaten taşıdığı kurallardır.

Dil bilim bir tümce ile sınırlıdır. Tümcenin bittiği yerde dil bilim biter. Buna karşılık im bilim, tümcelerin eklemlenmesi, anlamın eklemlenmesiyle uğraşır.

Her iletişimde düzgü önemlidir.

Taşırılık, iletilerin anlaşılabilmesine, kavranabilmesine yardım eder.

Hiç birimizin yan anlamı, diğerinin yan anlamıyla çakışmak zorunda değil. İkincil düzlemde anlamlar bile olabilir. Uylaşım içinde olan yan anlamlar da karşımıza çıkabilir. Anlamı kullanım belirler.

Felsefe bir üst dildir.

Her hangi bir üst dili kullanırken, belli bir takım terimlerin karışmamasında yarar vardır.

Örnek okur metnin gerektirdiği okurdur. Okurun metinle işbirliği gerekir. Kitapta yazılmayan bir çok şeyi okur doldurur. Bir anlatıda her şey söylenmez.

Metin delik deşiktir. Biz okur olarak delikleri yamıyoruz. Okur metinle birlikte yürür.

Anlam biricikliklerinin ortaklığına dayanarak metinde eğretileme yapılır.

Sanatsal metinler, anlamın en karmaşık olduğu yerdir.

Dünyayı nasıl kavradığımızı ancak anlatırken kavrarız.

İnsanlar genelde tembeldir, bildikleri şeyi okumak isterler.

Bir metne iyi, kötü diyebilmek için im bilim incelemesi gerekir. Metinler açık ya da kapalı diye ayrılamaz. Ortaya her ikisinin de değillemesi çıkabilir.

Bize bir şeyin varlığının haberini dil verir. Dilde var ki biliyoruz.

Gerçekliği kuran dil değildir, Dil, gerçekliği ortaya koyar. Dünyayı o dilin kavrama şekilleriyle görürüz.

Metnin dünyası, olası bir dünyadır, biz bu olası dünyayı, kendi yaşantımızdan yola çıkarak anlarız.



BİLGE HOCADAN….




“Öleceğimizi bilmeliydik. Bileti üç saat önce aldım.
Durmadan ölümler içinde ufalanır dururdum, öyle kaldım.
Her ölümden sonra daha yoksul, her ölümü daha doğumunda hazırlayarak,
sürükleme içinde, sürüklendiğimi bile bile,
ölümü en kısa gönenç içinde bile beklemek.
Dost ölümdedir. Bileti bir kaç saat önce aldım. Ama dünden beri aldığımı söylüyordum. Ölüm gerek bana. Varsınlar evlensinler. Ölümü ararım ben.
Ayrılık öncesi aksar her zaman. Boş boş bakılır gözlerin içine.
Sırıtılır, el sıkışılır, sigara içilir. Üst üste.
Aynı şeyi yapar dururuz, aynı hareketi, aynıyı yenilemektir elimizden gelen.
İki saat önce yabancılar karıştı aramıza, tren kalkıncaya değin ayrılmadılar. Onlar ayrılmadı, onlar kaldı ben gittim. Yabancıların yanında büsbütün yabancılaştık. Sırıtıldı, el sıkışıldı, sigara içildi. Tiksindim.

Ayrılmadık, ayırdılar. Hepsi sevinç içindeydi.
Kimse kimseyi kıskanmıyordu. Ben kıskandım.
Bahar havasında vagonların penceresi açılır. İçeriye ölüm esiyor.
Yenisi, yenilenecek olanı. Baharın mavisinde ölmeliyim.”

GECE



“Yoldakiler, lastik tabanlı ölüm yükünün altında çiğnenedursun, sokak ya da oda kapımızın önündekiler bizim hızımıza uydurabiliyorlar kendi hızlarını.."


"Nar kentinde bir incir buldum. Narı da inciri de, övmek isterim. Anam her kışın en karanlık noktasında, eve girerken bir nar atardı yere, bütün gücüyle; parçalanıp iyice dağılsın diye. Evin beti bereketi niyetine... Ardından hızla süpürüp silerdi ortalığı. Bir iki gün sonra, narın patladığı yerden çok uzakta incecik bir çıtırtı duyduğum olurdu ayağımın altında. Ne kadar dağılmışsa nar taneleri, o kadar iyiydi. Topladıktan sonra söylerdim anneme, sevinsin diye.."



"Sevi, iki kişinin bir araya gelerek tanıma, betiye sığmaz bir dünyanın yasalarını uydurup uygulamasıdır."



NARLA İNCİRE GAZEL

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...