Tuhaf zamansızlıkta kuma üflemeye devam eden yüreğim,
düşümde ancak görebildiğim melankolik limanlarda gezinirken ne çok içindeydi
hayatın… Küçük bir üflemeyle bile gerçeklikten çıkartamayan hayat melodisini
itse de gitmez niyetinde yaşarken üstelik… Tam o anda belki de sadece bana
gelen ironik bir çağrı seslendi: “ Komşu derdin ne be ya” Dedim ya hayatın
içinde bir yerlerdeyim diye… İşte ondan böyle yazışım. Aslında yazamayışım. Ne
de olsa feylozof kılıklı geziniyoruz tümümüz. Aforizmalar havada uçuyor. Az
benimki de uçsun. Kim küser?
Kimse kimseye küsmez; herkes kendine küskün olduğundan… Sahi
“kendine küsmeyen” var mı? Meğer ne çok küskün gezinirmiş sokaklarda. Kum
bulsalar aslında ne çok üfürük denizi olur ortada. Neyse ki sokaklar kum değil
toz bulutu. Biraz kurtarmamız ondan vaziyeti.
Hayatın en gerçek halini bile ironik yaklaşımla sokakların
değimiyle “gırgıra vururken” gösteri toplumundan geriye sadece “göster”
kalmasın da ne etsin? Haydi, herkes göstersin “kendini” her nerede yaşıyorsak
oradan… Nasıl olsa küsen yok başkasına, dedim ya herkes kendine…
Sokakları parmaklarımın ucumda gezinirken bazen klavye de
yetmez olur. Anlatılamaz nice üflenmiş tuhaflıklar içinde kaybolur o anda.
Parmaklarım ve klavyemin tuşları… Devrik cümle de pek güzel durur zaten devrik
olan tüm üflenenlere inat, üstelik kuma…
Kelimelerle dans etmek belki de yüreğimin en güzel ve kolay
yaptığı iş. “Olduğu kadar” der geçerim konuyu. Anlayan zaten ordadır. Orası her
neresiyse… Umarsamam. Kim kimi umursuyor ki…
Kuma üfleyen umursamazlardan mı olduk ne… Bilmiyorum, çünkü
bilmeyi bile umursamayan nicelerini gördükçe, göremez olduk der konuyu yine tek
geçerim. Geçmeyip naspın bu tuhaf?
“Herkesin tuhafı kendine hoş gelir” der hürmetler sunarım J