25 Haziran 2017 Pazar

KANDIRDILAR BİZİ



 
 
Düşündüklerimizin tutsağı bir hayatın ironik yönünü düşünüp durdum. Aptalca seçimlerimiz tarafından köşeye sıkıştırılmış, kaygı ile umut arasında bi yerlerde kalmış, korku tuzağına düşmüş bir ilerleyememe hissinin daralttığı nefes eşliğinde yitip giden zamanı düşündüm… İşim bu değil mi zaten; düşünmek…
 
Yitirmeden değişim olmaz derler büyükler, biz küçüklere dediklerini yapalım yaptıklarını yapmayalım diye de tembihlerler. “Büyük ve Küçük” kavramlarının metaforlaştığı bir yazıyla devam mı etsem bilemeden ilerliyorum kelimelerin gücüyle. Buradan yürüyelim…


 
YÜRÜDÜK
 
Yaşamın içinde insanları ayıran şey aynı zamanda bağlantının kendisidir. Tıpkı birbirimizi dinlerken satır arası boşlukları doldurup anlam çıkartmak gibi bir şey söylemeye çalıştığım. Kelimeler arası boşlukların başka şeyler söylemesi gibi bir şey belki de söylemeye çalıştığım. Siz anlayın işte!
 
Her şeyi açık yazmayı hiç sevmedim. Malum az buçuk düşünce ve davranış eğitimi almışlığım vardır. Okuyanın işi ne? Acının dönüştürmediği insana ulaşmayan cinsten satır arası sözler bunlar. Sözün gücü yaşanmışlığındandır dediklerinden…
 
Büyülü bir süreç değildir sözlerin gerisi, berisi, ötesi… Tam da o anda akla gelen güçlü başlangıçların kendisi. Yokluğun varlığa açıldığı anları hissetmek gibi her şey.
 
YÜRÜDÜĞÜMÜZ YOL BİTTİ AŞKA GEÇELİM
 
 Eski moda romantiklerden biri olarak yürüdüğümüz yolun aşka çıkageldiğini bilmeden duygusal sınırlarımızın aşırı kuruntulu, saplantılı bir şekle dönüşmüş variyetinin acısını pek bilmem. Bilmek de istemem. Deli miyim? Lakin bilmemem olmadığının anlatısı olmaz. Duygusal sınırların arzu nesnesi ile nasıl daha da kalınlaştığını sınırların ne denli tuhaflaştığını görmüşlüğüm çoktur. Şiddetli fiziksel özlemin verdiği acıyı aşkla karıştıranlara eski moda romantiklerden olarak pek anlam veremem. Belki de özlenen anne kucağında geçirilen sıkıntılı zamanlardır, gergin bir annenin çocuğu olarak hooop karasevda olayına girenler bilir, ben bilmem. Tüm mesele çocuklukta… Bu yüzden de kayıp ve umutsuzlukla mücadele ederken kendilerini yalıtılmış bir risk altında hissederler. Bunların hiç biri aşk değildir desem yeridir… İtirazı olan başka yazıya…
 
Gerçek aşk sıkıcı da olabilen huzurla doludur. Ha bunu iyi bilirim. Olmuşluğum vardır. Geçmişliği de vardır. Karasevdaya kapılanlar hayallerini gerçek karşısında test edemeyenlerdir. Sevmem böylelerini. Gerçekle yüzleşmeyi erteleyenlerin hep huzursuz olması bundandır.
 
EEE NE DİYORSUN REYHAN ÖZET GEÇ
 
Tamam geçeyim.
 
Gökyüzünün altında her şey eski. Eğer acı dönüştürmemişse ya kaçıyorduruz ya da yaşadığımız acı gerçek acı değildir. Yetsin gayriJ

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...