Düşündüklerimizin tutsağı bir hayatın ironik yönünü düşünüp
durdum. Aptalca seçimlerimiz tarafından köşeye sıkıştırılmış, kaygı ile umut
arasında bi yerlerde kalmış, korku tuzağına düşmüş bir ilerleyememe hissinin
daralttığı nefes eşliğinde yitip giden zamanı düşündüm… İşim bu değil mi zaten;
düşünmek…
Yitirmeden değişim olmaz derler büyükler, biz küçüklere dediklerini
yapalım yaptıklarını yapmayalım diye de tembihlerler. “Büyük ve Küçük”
kavramlarının metaforlaştığı bir yazıyla devam mı etsem bilemeden ilerliyorum
kelimelerin gücüyle. Buradan yürüyelim…
YÜRÜDÜK
Yaşamın içinde insanları ayıran şey aynı zamanda bağlantının
kendisidir. Tıpkı birbirimizi dinlerken satır arası boşlukları doldurup anlam
çıkartmak gibi bir şey söylemeye çalıştığım. Kelimeler arası boşlukların başka
şeyler söylemesi gibi bir şey belki de söylemeye çalıştığım. Siz anlayın işte!
Her şeyi açık yazmayı hiç sevmedim. Malum az buçuk düşünce
ve davranış eğitimi almışlığım vardır. Okuyanın işi ne? Acının dönüştürmediği
insana ulaşmayan cinsten satır arası sözler bunlar. Sözün gücü
yaşanmışlığındandır dediklerinden…
Büyülü bir süreç değildir sözlerin gerisi, berisi, ötesi…
Tam da o anda akla gelen güçlü başlangıçların kendisi. Yokluğun varlığa
açıldığı anları hissetmek gibi her şey.
YÜRÜDÜĞÜMÜZ YOL BİTTİ AŞKA GEÇELİM
Eski moda
romantiklerden biri olarak yürüdüğümüz yolun aşka çıkageldiğini bilmeden
duygusal sınırlarımızın aşırı kuruntulu, saplantılı bir şekle dönüşmüş
variyetinin acısını pek bilmem. Bilmek de istemem. Deli miyim? Lakin bilmemem
olmadığının anlatısı olmaz. Duygusal sınırların arzu nesnesi ile nasıl daha da
kalınlaştığını sınırların ne denli tuhaflaştığını görmüşlüğüm çoktur. Şiddetli
fiziksel özlemin verdiği acıyı aşkla karıştıranlara eski moda romantiklerden
olarak pek anlam veremem. Belki de özlenen anne kucağında geçirilen sıkıntılı
zamanlardır, gergin bir annenin çocuğu olarak hooop karasevda olayına girenler
bilir, ben bilmem. Tüm mesele çocuklukta… Bu yüzden de kayıp ve umutsuzlukla
mücadele ederken kendilerini yalıtılmış bir risk altında hissederler. Bunların
hiç biri aşk değildir desem yeridir… İtirazı olan başka yazıya…
Gerçek aşk sıkıcı da olabilen huzurla doludur. Ha bunu iyi
bilirim. Olmuşluğum vardır. Geçmişliği de vardır. Karasevdaya kapılanlar
hayallerini gerçek karşısında test edemeyenlerdir. Sevmem böylelerini. Gerçekle
yüzleşmeyi erteleyenlerin hep huzursuz olması bundandır.
EEE NE DİYORSUN REYHAN ÖZET GEÇ
Tamam geçeyim.
Gökyüzünün altında her şey eski. Eğer acı dönüştürmemişse ya
kaçıyorduruz ya da yaşadığımız acı gerçek acı değildir. Yetsin gayriJ