25 Haziran 2017 Pazar

İşte Öyle…



 
Hani bir kitabın kapağını kaldırdığınızda sizi çağıran siyah dokunuşların yan yana dizilmesi gibi bir gökyüzü hayali beklersiniz ya işte öyle bir anda yazıldı sözler…
 
Bilirsiniz. Gökyüzü, siyah dokunuşlardaki gibi “biçimli” dizilmiş bir hayatın bütününü vermez, alırsınız alabildiğiniz dizgeleri… Aldıklarınızı anlamlı sıralamak yüreğin dokunuşuna kalmıştır o dakka. Dizersiniz bildiğiniz kadar. İşte öyle bir şey gökyüzü hamurunda yoğrulmuş yürek.


 
Bir vişne ağacı düşlersin bazen. Kışın ödülü gibidir, ılık havanın sertliğini yansıtan yüreğe… Işıklar göğe ulaştığında tam da tepende dolaşan ışıklar içinde… Dökersin ansızın neyin varsa, dallarından yere vurur gibi…  
 
Kendimizi bildik bileli, neyi bildiğimizi bile anlayamazken tepemize vuran ışıkla dökülen vişneler gibiyiz bazen hayatın içinde… Aldırışsızlığın da ötesinde umarsızlıkla bakan nice hayatları ürkütücü bulduğumuzda gök/ yerin buluşması gibi vurucu…  Ansızın kafamıza düşen vişnelerin derdini anlatır gibiyiz belki de…  
 
Bir iç ses konuşur ansızın: Ne tuhaf bir şey bu hayat… Her ayrılışta yabancı, her başlangıçta yabancı, her an kendine de her şeye de yabancı… Bir umudu taşır her yürek, kendi ürettiği umuda yapışır, kendinden bir haber… Kendinden kaçabilmeyi başardığı anda da vurur dallarını yeryüzüne…
 
Yapıştığı umudun kendinden çıktığını anladığında, işte o andır iç sesi bitiren... Dünya yeniden başlasa derken bile kendinden çıkamadığını gördüğünde yine vişneleri düşünür. Vişne, ışığın tam da tepemize vurduğu anda dökülmez mi? O halde belki de umut bizim dışımızdan sesleri haykırır gökyüzünden… Yeter ki iste! En iyiyi, en kötüsüzü… Al kendinden çıkarak gökyüzünü…
 
Bir an gelir sözcüklerin büyüsünden çıkarsın, karşındadır tuhaf bulduğun hayat… Öylesine yalın, öylesine sade ve anlamsız… Anlamı veren kendinden öte çıkmışlık… Nesneleşmek belki de…
 
Görebildiğin hayatını, kenarı ince işlenmiş oyalı bir örtü gibi çerçevelersin, narin ve dingin… İşleme becerimiz kadardır… Ne kadar inceysek o kadar narindir çerçevelediğimiz hayatımız. Arasıra belirsizleşen ince oyalı narin hayatımız vişnenin ansızın yeryüzüyle buluşması gibi inceden bir giriş yapar gökyüzünden bir nefesle… İşte bu aşktır. İnsanı insan yapan varoluşla… Belki de tek eksiğimiz tutkulu yalın hayat… İnce işlenmiş bir yürek yeryüzüne zarafetle inerken... İşte öyle!
 

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...