21 Şubat 2008 Perşembe

Mini Mini Büyüklere Masallar





Damların içindeki yürekler, damdaki tilkilerin maceralarını izlerken, damların dışındaki yaşamdan onlara ne? Kuyruğu eksik tilki…İzle izle, istersen bir daha izle…Kim tutar seni.

Çiçek, böcek, yanına bir de kuş…Bildiğiniz kuşlardan değil ama gözleri boncuk boncuk kuş…Hani diğer kuşlar boncuk bakmıyor ya! Boncuk da bildiğiniz gibi değil. Pırıl pırıl…Gözleri kamaştıran cinsten. Baktıkça bakasınız gelir cinsten.

Çiçekler, böcekler kendi kendilerine gülümserken, boncuk boncuk onlara bakan bizim kuş, baksa ne olur bakmasa ne olur? Kendi kendine oynayan böcekleri, çiçekleri gördü de ne oldu? Bırakın biraz daha baksın…

Biz de mini mini büyüklere masal yazalım. Okusalar ne olur, okumasalar ne olur? Belki masalsızlıktan bunalmışlardır. Ne dersiniz? Masalların etki büyüklüğü ile bir şeyler değişir mi dersiniz? Daha neler bu yaşta…Deneyelim… Bir daha.

Bir varmış bir yokmuş…. Evvel zaman içinde küçük bir deve kuşu varmış. Oynadıkça yüzünde güller açarmış. Açarmış açmasına da, kimseler gül peşinde değilmiş. Güller solmuş, solmamış kimsenin umurunda olmazmış. Gülü sadece sevdiklerine verilecek bir aracı arabulucu gibi düşünürlermiş. Düşünsünler bakalım.

Bir gün deve kuşu açmış kanatlarını tam yürüyecekken bir de ne görsün! Büyük mü büyük, koca mı koca, acayip mi acayip bir yaratık karşısında duruyor. Korkmuş ama kanatlarını da indirmemiş. “ Bu da ne? “ diyebilmiş içinden sadece. Sonra tam geri geri kaçarken, sessiz ama derinlerden bir ses duyulmuş:

“ Kaçma ben dostum.”
“….”
“ Gel beraber oynayalım”
“….”
“ Lütfen…”
“…”

Bizim küçük deve kuşu korkudan ne cevap verebiliyor ne de ortamdan kaybolabiliyormuş. O anda başka bir ses daha duyulmuş:

“ Kim var orada?”
“….”
“ Kim var dedim”
“….”

Küçük deve kuşu iyice korkmuş, çünkü bu sefer görüntü de yokmuş. Konuşanı görebilse belki rahatlayacakmış. Ama….Ses şiddetini arttırırken, garip yaratık da ürkmeye başlamış. Bir anda konuşmaya başlamışlar:

“ Kim konuştu “ demiş küçük deve kuşu.
“ Bilmiyorum” demiş yaratık.
“ Sesin geldiği yöne gitsek mi? “
“Hadi gidip bir bakalım.”

Bizim garip yaratıkla küçük deve kuşu bir anda hem konuşup hem de sesin geldiği yöne doğru yürümeye başlamışlar:

“Ses seni çok mu korkuttu”
“Evet. Ya seni?”
“Beni de…”
“Korkma birlikteyiz, şimdi anlarız. “

Derken bir şeye ulaşmak için birlikte yola koyulmuşlar. Ulaşacakları şey, bilinmeyen bir şeymiş. Bilinmeyene yolculuk iyice meraklarını cezbetmiş. Arada bir duyulan görüntüsü olmayan sadece sesi gelen şeyin ne olabileceğini birlikte bulmak istemişler.

Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Bulamamışlar. Ama bu arada da arkadaş olmuşlar. Yıllar birbirini kovalamış, günler birbirini… Dostlukları perçinlemiş, bir daha tanımadıkları kişilerden korkmamaya söz vermişler. Tanımak için zamana ihtiyaçları olduğunu geç de olsa anlayarak, bilinmeyene doğru gitmeye devam etmişler.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… Çıkalım çıkmasına da, masalın özetini de vererek…

“ Hiçbir canlı yaratık olarak düşünülmemeli. Yaratılan her şeyin güzel olduğu bilinmeli. Bilinmeyene gidişin dostluk gerektirdiği anlaşılmalı, Yaşam, yaşamak, yaşantılar daha ayrıntılı düşünülmeli. Bilmediğimizden değil, bildiklerimizden korkmalı. Bilinmeyenin üstüne gidilmeli. Masalların önemi küçük yaşlarda anlaşılmalı. Anlaşılmıyorsa büyüklere de masalla gerçekler anlatılmalı….” Daha neler neler…Bu da sizin bileceğiniz iş. Benden bu kadar.

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...