12 Şubat 2008 Salı

Çık İşin İçinden




Büyük bir kalabalık, ben deyim 1000 kişi, siz deyin 5000 kişi. Kalabalık ölçülür mü rakamla? Kalabalık diyorsam, gerçekten kalabalıktır. Bağırıyorlar… Kime, niye, neden belli değil. En azından biz anlayamıyoruz. Belki eşine kızdı, belki komşusuna…Bilinmiyor. Çünkü herkes bir nedenle bağırıyor. Tek tek konuşabilsek, psikolojik analiz yapabilsek tek tek dertlerini anlayabiliriz aslında. Ama o kadar bağırıyorlar ki… Yaklaş, yaklaşabilirsen. Gidiyoruz yanlarından, uzaklarından, aralarından…

Yollarda sessizliğe tekrar kavuştuğumuzda düşünüyoruz; kalabalıklardaki bağrışmaların nedenlerini, nedenini. Ama yine de bulmak zor. Kalabalık içine sıkışmışların gerçek yaşadıkları sıkıntıları…Nereden bilelim, neden bağırdığını, neden bağırdıklarını…

Ortalıklarda dolanan bildiriler gözümüzün önüne geliyor düşünürken. “Karşıyız karşı, her şeye karşı… “ Her şey de ne ola ki! Binlerce insan neye karşı olabilir ki, üstelik aynı anda. Aklımız almıyor. Bireyselliğin öne çıktığı dünya düzeninde, kalabalıkların içindeki bağrışmaları aklım almıyor. Düşünen insanın bağırmayacağını bildiğimden…Düşüncesi kendine yeten insanın sessizce konuştuğunu anlayabildiğimden… Bağırmaya gerek kalmadığını görebildiğimden…

Epeyce ıssız yollarda yürüdükten sonra kendime geliyorum. Kendine yetmeyenlerin topluluk içinde rahat ettiğini buluyorum aklımca. Bireysel konuştuğunda dinlenmeyenlerin, kendisini dinletemeyenlerin birlikte bağırmaya ihtiyaç duyduklarını da düşünmeye başlıyorum. Gülüyorum.

Kendini bilmeyenlerin bir başkasının gücünden yararlanma durumu çok eskiden beri bilinir. Toplulukların birlikte hareket etme isteği hep bilinir. Topluluklardaki insanların kendi başlarına, kendilerini ifade edemediklerinin bilinmesi gibi. Birlikten kuvvet doğar nasıl olsa… Davranın!

Bu düşüncelerle evimin yolunu tutmam ile kendimi kanepenin üzerine atmam bir oluyor. Kanepe belki de en rahat mekan. Düşünmek için, anlayabilmek için, işin içinden çıkabilmek için…Kanepeyle bütünleşenleri şimdi daha iyi anlıyorum. Evet oluyor galiba; buluyorum, çıkacağım işin içinden.

Kanepede yatarken düşünebilmenin rahatlığı da düşündürtüyor beynimi. “Ne de olsa benim kanepem, istediğim gibi düşünürüm artık.” Bu sözler yüreğimi acıtıyor yine de. Bir insan olarak kanepeden destek alabilmem kadar sığ bir durum olabilir mi? Oluyor ama… Olacak… Olmalı… Bulacağım… Ha buldum!

Yalnızlaşan insanın sorun çözme yöntemi, kalabalıklardan güç alarak kendisini ifade etmesidir. Ne söylediği tam anlaşılmadığından, rahattır böyleleri. Bağırır, haykırır, çağırır, anlatır, anlatır da anlatır… Nasıl olsa kimse onu duymuyordur. Kimse ona karşı tez söylemiyordur, bağırdığı şeylerin savunmasını yapmak durumunda kalmıyordur. Günün sonunda rahatlamış olarak evine dönüp işine bakması da bundan. Artık kendisini ifade etmiştir, tüm insanlık alemi onu duymuştur, anlamıştır, hatta kabul etmiştir… Aman ne güzel.

Kanepede tüm bunların çözümlemesini yaparken, insan öyle bir rahatlıyor ki. Dünyanın olanca yükünü kaldırabildiğini hissedip, mutlu da oluyor akabinde. Önemli olan da bu zaten. Yeter ki mutlu olsun insanlar, öyle ya da böyle. Herkes kendisini anlatabilsin, isten kendine, ister kalabalıkların ortasına.

Toplumsal sorun olarak görülenlerin çözümü, maalesef günümüzde ya kanepede yatarken, ya da ortalık yerde çözümleniyor. Yani ya sessizce ya binlerin arasında bağırarak. Bu mu? Çık işin içinden.

Bir gün önce bağırtıdan kaçarak kanepede çözdüğümüz düşüncemiz, ertesi gün yine karşımızda. Yine bir gün önce bağırarak anlattığımız düşüncemiz, ertesi gün yine karşımızda. Böyle giderse hep de karşımızda olacak.

Buyrun sofraya, size güzel yemeklerim var bugün. Yedikçe belki işin içinden çıkarsınız. İster öyle, ister böyle. Mağdurlar sizi beklerken… Çözümler önünüzde dururken…

Yine de yaşam bağıran, bağırmayan herkese gülsün

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...