17 Şubat 2011 Perşembe

EN UZAĞI GÖRMEK

Yeni bir işe giriştiğimde hemen o işin en uzağını görmeye çalışırım. Önce nasıl bir işe başladığımı anladıktan sonra… Bu iş şu an ne durumda, nereye kadar gidebilir, nereden güç alır, nasıl zorluklar çıkartabilir, en çok yarar nasıl sağlanır, kimlerle yapılabilir, duruşum nasıl olmalıdır, işle ilgili kimlerle işbirliğine girebilirim, kimlerden uzak durmak gerekir, hangi pozisyondayım, bu pozisyon kendi hedeflerimle ne kadar örtüşüyor… Daha önemlisi bu iş ana hedeflerime giden yolda mı, değil mi? Belki de bundan daha önemlisi bu işi istiyor muyum, istememe rağmen başarabilir miyim? …Tüm bu sorular 10 dakika içinde aklımdan geçer, cevaplarıyla birlikte. 10 dakika kısa süre değil emin olun. “Kendini bilen” insan için…

“Kendini bilen” kendisine verilen ya da aldığı tüm işlerle ilgili tasarruflarda bulunabilir. Kendi katkısıyla birlikte… Aradaki bir soruya verilecek en küçük olumsuz cevabın, ileride büyük sorun olarak karşısına çıkacağını bildiğinden… Bunu sadece “işe alınan” bilir. “İşe alan” anlayabilir. O da vakti varsa. Vakit ayırabilirse…

Bir insanın kendisiyle ilgili en uzağı görebilmesi zor değildir; kendini bilene… Aldığı işi yapabildiğini anlaması en kolayıdır; düşünebilene… Bir insanın kendisi için kendisini düşünmesi en çok kolayıdır; bilene…

Oysaki yaşam tüm bu yazılanların ötesinde bir yerlerde yaşanıyor olmalı. Değerlerin düşünebilmenin ötesinde yaşandığı, insanların kendisini tanıyamadığı, bir başkasını tanıyamadığı…

Başarılı insanlar elleri ceplerinde başarılı olmamışlardır. Tüm bu süreçlerden gelerek, yokuşta ter akıtarak ulaşmışlardır. Akıttıkları terin karşılığını görerek, en azından kendileri için doğru yerlerde olduklarını bilerek… Rahatça.

Doğru yer, en uzağı görebilmekle ilgilidir. Kendimizle ilgili en uzağı görerek… Kendimizi üretimle var edebilmenin güzelliğinin tadını alabilerek… Kimselere “tapınmadan”. Elleri kendi ellerine kenetli, beyni ellerine odaklı, gözleri yaptıklarında… Yaptıklarının devamının nasıl geleceği ise beyninde.

Böyle yaşanan yaşamda yürekler hep rahattır, huzurludur. Kendisini var edebilmenin rahatlığı… İstediği kadar, istediği şekilde… Mutlu, telaşsız… Nereye gittiğini bilerek… Nereden geldiğini unutmadan. Vaz geçilmez olmadığını düşünerek… Vaz geçilmez olmadığını bilenler için gidecekleri yer o kadar yakındır ki, her adımda bir sonraki adımı bildiklerinden… Günahıyla, sevabıyla…

Herkes akıllıdır; ‘aklı’ olduğunu bildiklerinde, aklın gücünü görebildiklerinde, yüreklerini dinlediklerinde, yüreklerini mutlu edecek şekilde var olduklarını düşündüklerinde. Yaşam ciddi bir oyundur. Evcilik oyunu bir düzmecedir, kurgudur. Gerçek yaşamdan, kurgusu kontrol edilebildiği için farklıdır. Gerçek yaşamda kurguyu oluşturan çok faktör vardır. Kontrol dışı da gelişebilen… En uzağı görürken, kontrol dışı ortaya çıkabilecek süreçlerin öngörülebilmesinin önemi buradadır. En uzak hep aklımızda olunca, görülememesi de o kadar zordur ki…

Yine de yaşam en uzağı gören, göremeyen herkese gülsün.

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...