15 Haziran 2008 Pazar

Siyaset Kültüründe Uzlaşma







Siyaset kültürünün gelişmesinin gerekliliğinin vakti geldi de geçiyor bile. Bu gereklilik ne yazık ki bir proje olmaktan öte gidemezken, uygulanabilirliğinin ötesinde istenilirliği bile tartışılıyor.

Siyaset, devlet işleriyle ilgili düzenlemeleri yapabilmek için, herkesle etkileşimde bulunabilmeyi gerektirir. Bu nedenledir ki siyaset, “uzlaşma” kültürünü de içermek durumundadır. Sorun da tam bu noktadan çıkıyor: “Uzlaşıyorum, uzlaşıyorsun, uzlaşıyoruz… Üstelik kendi bildiğim gibi” Birileri “uzlaşma” yı kendi bildiği gibi yapa dursun, hali hazırdaki siyaset kültüründe, bilinen uzlaşma tarzlarının devlet işlerindeki düzenlemelere olumsuz katkısını hep birlikte görüyoruz.

Ülkemizin her yanında “uzlaşma” kavramı etrafında kenetlenmeye çalışanlar, uzlaşmada bulunacak olan tarafların durumunun, kendi iradeleriyle değil, karşı gücün etkisiyle şekillenebileceğini düşünmüyorlar. Çünkü, uzlaşmayı kendi bildikleri gibi gerçekleştirmek istiyorlar. Bu durumda da beklenmedik anlarda bir tarafın “uzlaşmayı” bozabileceği riskini yüreklerinde taşıyorlar. Her an kendileri de “uzlaşmayı” bozabileceğinden… Bu böyle gidiyor.

Oysa ki, “uzlaşma” yapmak isteyenler öncelikle, karşı tarafın kendileriyle eşit sayılabilecek bir güce erişmesine olanak sağlayarak, açılımları birlikte gerçekleştirebilme gücü verecek düzenin kurulmasına yönelik yol alınmasına katkı yapabilir. Bu yol da, devlet işleriyle ilgili düzenlemeleri yapabilmeyi hem kolaylaştırır hem de azami yarardan dolayı iyi, üretken vatandaş olmaya ilişkin motivasyonu getirir.

Siyaset kültürünün gelişmesinde “uzlaşma” nın önemini bu kadar açıkken, gerçekleştirebilmenin ilk şartı olarak ”çatışma” kültürünün siyasetten uzaklaştırılması gerekliliği ortadadır. Birbirleriyle “çatışma” değil, “uzlaşma” içinde olması gereken tüm siyasi anlayışların yüzleri bireysel beklentilerinden çok ülkemizin yeni dünya dengesi içindeki rolünü genişletmesi ve korunmasına çevrilse daha az kaygılı günleri beraber kucaklama isteğimiz gerçekleşecektir.

Aksi halde, gerçekleşemeyen “uzlaşma” kendisini “çatışma” nın tetikleyicisi rolünde bulabilir. Bu da zaten inceden hezeyan içinde olan herkesi kontrol edilemeyen büyük hezeyanlara yönlendirebilir.

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...