1 Şubat 2009 Pazar

Sevgi töreni







Bir an gelir yürek sesi bile duyulmaz olur. Kulakların duymaması bir tarafa, yürek, ‘yürek’ olduğunu unutur.

Törensel bir düzenekle kendinden çıkan yürek, kendisini bilemeden yaşamaya başlar. Bunu başaran, yürek dışında insana hükmeden bir yapının varlığını anlatır. Beyin, zeka, akıl… üçlemesi. Bu üçleme iş başına geçtiğinde olur olanlar. Yüreğe inat yaşananlar, yürekten sevgiyi söküp atarken, sevginin yerine hiç konmaması gereken üçlemeyi koyar.

Tören başlamıştır artık. Her birlikte aynı şekilde, aynı çizgide, aynı işleyişte… Yaşandığı gibi, bilindiği gibi, istendiği gibi, kabul gördüğü gibi… Gibi, gibi…

Törensel düzenekte yaşanan sevgilerin sıklığı, üçlemenin gücünü anlatıyor gibi görünse de, aslında güçten öte, güçsüzlüğü çağrıştırır. Yürek karşısında işe yaramayacak kadar üstelik. Nasıl yarasın ki?

Gardını alarak bir başına sessizce kenarda tutulan yüreğe ne yapabilir üçleme? Sadece törenden öte…Tören bitince herkes kendi evinde, yüreğiyle baş başa kaldığında üçleme, dörtleme olsa kaç yazar? Üçlemenin hükmü, tören bitimine kadardır.

Yaşantıların içine girdikçe, törensel sevgilerin sıklığını ve istenirliğini gördükçe, sevginin yürekten olmadığı anların, birkaç tören boyu kadar hüküm sürebildiğini bilememek zor olsa gerek. Görülmediğine göre…

Bedeni eline alan üçleme, basit gibi görünen yürekten çıkan küçük bir bakışla devreye girerken, üçleme biter, gider… Nereye? Bize ne?

Yüreklerin sevgiye sahip çıkan kararlılığı, sessiz ve inceden bir çığlığa dönüşürken, üçleme olsa kaç yazar? Tören nasıl olsa bitecektir, hiç bitmeyen tören var mı ki?

Törensel bir düzenekle yaşamaya alışanların, bir gün gelip yüreklerine teslim olduklarında söyleyecek küçük de olsa bir sözün olmayışı da bundandır. Nasıl olsun ki?

Üçlemeyle başlayan sevgilerin sıradanlığı, sıklığıyla paralel gittiğinden, yürek öyle durumlarda ‘yürek’ olduğunu unutmasın da ne yapsın? Unutmasa, üzülecek, gerek var mı, şu kısa yaşamda? Bundan da bize ne? Bize ne mi? Evet bize ne?

Herkes kendi yaşamını yaşar, istediği gibi hem de. Üçleme, dörtleme, beşleme, altılama…. Yüzbinmilyonlama… Balıklama… Hop diye. Bazen doğrudan direkleme… bize ne?

Doğruları bilene ne? Yüreklerini unutanların törenlerinden bize ne? Ama sıklıkla karşımıza çıktığından, bazen bize ne denmez. Her yerde, her an…

Birbirini seviyormuş gibi yapanlar, yaptığını sananlar, yapsa da beceremeyenler, ne yaparsa yapsın sevemeyenler… Üçleme, dörtleme, beşleme, balıklama… Canınız kaçlama istiyorsa… Törensiz yaşayamayanlar, törenlerde varlıklarını bulanlar, yüreklerini unutanlar… Tümünden bize ne? Gerçek sevgiyi bilenlere ne?

Gerçek sevginin yüreklerdeki ağırlığını ve gücünü bilenler, mutludur, her an mutludur. Tören olsun olmasın hem de. Yürekler törende olduğundan belki de.

Sayıyoruz; en çok üçleme yapanlar bir adım öne, yalan yok ama, en az yapanlar yerinde… Aradakiler canı nereye isterse…Şimdi en öndekiler bir adım sağa, marş marş… Aradakiler ister sağa ister sola, geride kalanlar, yerinde kalmaya devam etsin. Tekrar en öndekiler sağdan devam etsin, gidebildikleri kadar. Aradakiler aynen ne yaparsa yapmaya devam etsin, geridekiler yine yerinde…

Geriye kalan bizdendir. Aradakilerden kalan sağlar da bizimdir. Vermeyiz.

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...