1 Şubat 2009 Pazar

Gününüz Aydın...







Günün aydınlığı ile yüreğin aydınlığını bir tutanlar, tutup da neyi tuttuğunu bilemeyenler… Bilseler de bildiklerini yürek tutulmasında unutanlar… Tutulanın, yürek olduğunu anlayamayanlar… Bir çocuk görünce sadece gürültüyü düşünenler… Yüreği aniden yerinden çıkan birine laf etmeyi borç bilenler… Bildiklerini borç olarak düşünemeyenler…

Yazdıkça yazasım gelen her şeyi ardı ardına birkaç satıra sığdıramadığım için yazmadığımı anlayamayanlar… Anlamaya da çalışmayanlar… Anlamaya çalışanları da yok sayanlar…

Bir köprünün birleşme dışındaki işlevlerini düşünemeyenler… Birleştiren köprünün neyi, neden birleştirmesi gerektiğini anlayamayanlar... Neyi anlamadığını bile ahmakça “anlıyorum” diye cevaplayanlar… İkinci soruda cuvallayanlar…

Çuvallamayı taktik olarak sunanlar… Taktiğin geniş açılarını anlamakta zorlananlar, ötesini bilemeyenler… Öteleri sadece kendilerinde düşünenler… Kendi dışlarındaki yürekleri hiç düşünmeyenler…

Neyi, neden yazdığımı tahmin bile edemeyenler… Ettikleri tahmini “salakça” olarak yorumlayanları görmezden gelenler…Gördüklerini düşündükleri her şeyin aslında görmedikleri bir şey olduğunu bile göremeyenler…

Ne deyim?

Bitsin mi?
Bitmesin mi?
Söyleyin…

Ben söyleyeyim: Yüreğinizi kendi ellerinize alın. Sonra diğer yürekleri de kendi yüreğinize dost bilin. Dost bulmadığınız yüreklere gül uzatın. Gülü almayanları bırakın gitsin. Dokunmayın. Kırmayın. Onları da yeşertin. Yeşermiyorsa en azından siz suyunu verin, içiniz rahat olsun. Bu rahatlıkla sadece ve sadece üretin. Bir de SEVGİYLE KALIN…

Yazan: Bir dost.
Şimdi diğer yazıya geçebilirsiniz.

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...