Her şey bir “hiç” penceresi açmışken hakikatin “kapı”sında,
BİR bekler…”Sen” ilerlerken bekleyerek, “hiç” bildin; bakabilene…
Durduğu yere bakmadan
“dur”mak gibidir giderken beklemeyen… Aslında gelmeyen… “Hiç”liğini bilmeyen…
Hakikatin derinliğini ve değişemezliğini bilmeyen neyler de,
neylediğini bilmez; beklemediğinden…
Her şey “BİR”dir. “Bir” tek mabut… Ötesi olmayan, berisi de…
“De ki O’dur” “O’nun dengi yoktur”
Tevhid_i Şuhud deseydik kendi lügatimiz bilinmezdi de ondan
yazdık… Belki “Bir”i tanımayan farkında olmadan tadar istedik… İyi ettik.
Tuhaflıktan öte bir “dur”uşla kelimeleri kelimeler ile oynatıp akıldan önce
yüreğe geçirmeyi denedik…
Dünyada ahireti görebilenlerin, gerçek muvaffik
olmayanlardan paradigma ötesi bir farklılıkla ayrıldığını yazarken zorlanmadık.
Bildik ki “insan” yürektir, “can” taşır emanet…
Vakti gelince en güzele teslim edeceği en güzel amelleri
yüreğinde… “Bir” e sözle değil “kapı”da “dur”ararak ilerleyenlerin eylediği
gibi.
Hem düşüncede hem sözde “Bir”… Ötesiz bir zamanda gökyüzüne
inerken hissedilen yegâne iradeci… “O”
“O” “Bir”dir. Tevhid-i Rububiyet ile Tevhid-i Ülûhiyet
bağlantısını yürekte yaşamadan “Hiç” ebilmek ne mümkün? “Hiç” eyleyebilir
miyiz? Eylediğimiz “hiç” olur mu?
“Tek”den mabuda ulaştıran bir derin “yol”, kelimelerin
toplamından akılda kalıp yüreğe geçen. Gökyüzünden bir nefes eşliğinden aldığı
aşkla…
Yeter ki aşk olsun!
Aşk olmayınca “boş” yoksa evrende, bilen bilmeyene desin bir
nefes gök/yerin “hiç”liğinde… İşte bunun adı “sen” olsun! Daha ne olsun!
“Bir” her şey olsun “sen” “hiç”ken!
Ötesizse sözlerin tümü, geriye son söz olsun; La İlahe
illallah
Kalın Hayırla…
Reyhan Gazel