“Sen” yoksun “O” var! Her şey “O”nun! Aslında her şey
“sen”de gizlice… “Yol”a gir ve bul! O “yol” “kapı”nın ardında… “Yol” içeriye
akan bir “yol”…Camın ardından bakma, göremezsin
Söyletir derdi veren “O”, “ses”i duyan sana… “Hiç”likte
buldum “O”nu… Kendimin, kendime ait olanların “hiç”liğinde…
“Kendi”ne “hiç”liğin
kadar baktın mı “hiç”
Gün akşam olmadan gelmezsen “kendi”ne, beyhudedir, akşamın
sabahını görmeden gidersin toprağa…
Bul ki nerdesin? Bul
ki, gökyüzüne inesin! İndiğin gökyüzünden “son”suza gidesin… De ki buldun!
Kaybolmayasın…
Tut ipin ucunu, yürek sırrına ererek… Gökyüzüne inerek…
Gökyüzünden savrulanları alabilerek… İnsanız işte!
“San”ki her şey diye bir şey varmış ve “hiç” değilmişiz
gibi… İnsanız işte!
Dert dediğin nedir ki “can”!
Yaradan sevmiş de “hiç”liğini bilsin demiş
“Hiç”liğimden öte yazmam da bilmez okuyan. Öyle sığca bir
“bak”mak değildir yazıların getirisi yüreğe.
Durduğun yer hakikat “kapı”sı değilse “boş”tur yansıyan…
Nefes almak mıdır yaşamak?
Hakikat “kapı”sında “dur”mak yürekleri ilerletirken, beden
“hiç” olmuşluğun huzurunda…
Bilmeyenler “kendi”nin içindeki “hiç” i parçaladı.
Her insan Yaradanın büyük lütfü olarak kendi kıymetini
bazen, bazı bazı… Unutabiliyor. Yaşamın karmaşıklığı, yüreklerin yer yer yok
sayılması… İnsana çok da “değer” verilmeyen ortamların çokluğu… İnsanı
Yaradanın lütfu olarak algılattırmıyor. Olabilir. Lakin derdimiz tam da bu
noktada ortaya çıkıyor: “HİÇ” mek aslında Yaradanın lütfu olarak sürekli
gördürten bir anlayışı barındırıyor. Barındırmalı. Herkes bunu bilmeli…
Bilmeli… Bilmeli…
Bilmeli derken aslında kastımız fark “edebilmeli…”
Bir gün ya da bir an… Fark etmez. Zaman denen, kendimizdeki
bölünmüşlüğü hissettiğimiz nokta… O noktadan başlayarak “Hiç” ersiniz, eğer
yoksanız…
İçli bir ses gibiydi “hiç”. Her zerreyi bir başka zerreyle
değiştiren…
Dünyada ahireti görebilenlerin ansızın ürküten “yol”
bilgisi…
İnsan dünyada birbirinin imtihanıydı “hiç”le…
“Hiç”ebilenlerle aynı yol”da…
Sözün özü aslında hep vardı… Sadece “insan” hep “san”dı…
“Hiç” bilmeden yaşadı…
Aslında “hiç” bilmeden “insan” olduğunu “san”dı…
Aslında “ol”madı!
Kimiz ki?
“İnsan” olmaya
çalışmaktan öte…
“Kendini” bekleyen çok bekler. İnsanın “kendi” gelmez ki
kendine!
“Var” sın olsun!
“Var”lığın içinde
“hep”, “hiç” olsun!
Bir “sen” “var”lığın
içinde aslında. Ama “hep” “sen” yoksun… Daha ne olsun!
O “ses” ki nice sözlere bedel
bir sükût içinde…