18 Kasım 2013 Pazartesi

Her Dem


 

 

Çalınır da açılmaz mı ki demden gelen… Ya Hu

 

Her demde bulunan gözyaşı mıdır söyleten?

 

Demden gelen deme mi gider de bilmez bu yürek?

 

Yürekten bilmeyeni neyler bu demli yürek… Ya Hu

 

Her demden alırken hisli kalbi, vuku da bulabilir belki…

 

Dinle demden geleni, geldiğini bilmeyeni, belki de söylenmeyeni…

 

Söylenmeyen dem, dem midir ki?

 

Dedik!  Yazmaya karar verdik…

-----

 


Yazmasaydık ölmezdik de bildik ki yazsak kalacaktı belki bir kitaplık kenarında büzülü… Öylesine kenarsızca…

 

İşte o andır adama yazdıran, bu anı kovalayan gelecek olan anların beklentisinde… Belki de kenarda durmayacak sözlerin bütünü; kim bilir?

 

İşte o demdir tüm yaşanmışlığın orta yerinde… Bitemezliği anlatan kelimelerin toplamında akılda kalan hislerle. Yazan bilir yazılmaya da bilineceğini…Lakin yazar, yazar! Nasıl yazmasın ki taşmış demlerin koyuluğunun eşliğinde.

 

Bir dolu sızının demidir toplamı sözlerde…

 

O sızılara inat gülümseyen yürek! Gülümseten dem bilinci! Gülebilen yüz derinliği!

 

İşte o andır yazdıran elleri, söyleten yürekleri… Yaşamın her adımında bir demdir ardında kalan sözler… Bu sözlerdir demden gelen yaşamda!

 

Her an dem yenilenirken, soğuk açık cümlelerden uzaktır belki de dillendiren; kim bilir?

 

Yaşamı demin güzel tadında yaşayanlara atıfla her an yeni bir ana gebe bir dem anlayışı derinlerden akan.

 

İşte o andır yürekli yapan; bilene!

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...