29 Eylül 2012 Cumartesi

Rayiha

Yaşam olanca hızıyla gide dursun, biz kendi kendimizce yaşamaya devam edelim. Rayihalarımızı çevremize salarak…Bir insan olarak katkımız da olur mu koca yaşama demeden…Sanki herkes bizi izliyormuş, dediklerimizi, yaptıklarımızı yapıyormuş gibi hissederek… Bir de bunu deneyelim mi?

Kuşların ötmeye devam ettiği, çiçeklerin “ben de varım” dercesine açmayı sürdürdüğü yaşamda, düşünen, üreten, aklı ve vicdanı yerinde olan “insan” ne yapamaz ki! Çiçeklerin daha güzel açabilmelerini sağlayamasa da, çiçeklerin en güzel kokularını hissederek yaşama daha hoş katılmaz mı? Hoş katılımıyla rayihalarını çiçekler gibi salamaz mı?

Tüm güzelliklerin barındığı yaşama, kendince güzelliklerini katarak daha da güzel kılan insan, yüzünde gülümsemeyi unutmadan yaşayabilse…Kin, nefret gibi gülümsemeyi unutturacak tüm olumsuz duygulardan arınabilse…Herkes daha mutlu olabilse… Temenniler gerçekte de olabilse…

Yolda yürürken insanların yüzüne bakınca, mutsuzluktan başka bir şey görmeyenlere sözüm var. Demek ki rayihalarınız yeterince dağılmamış…Tüm gülümseyebilenlerin suçu…İnsan olarak suçu…İnsanlık adına suçu…Biraz daha çalışmak gerekiyor belli ki.

Bir anda gerilen ortamların yarattığı sıkıntılı insan görüntüsü yayılırken, güzelliklerin yayılamaması üzüyor. Yayılmak bir tarafa görülememesi daha çok üzüyor.

Bir insan deyip geçmeyin. Bir insan küçük bir dünya demektir aynı zamanda. Kendi dünyasının kralı, kraliçesi…Kendi dünyasında mutsuz olanlara mutluluk veremeyenler, bir insanın gücünü hafife alanlardır; biline…Oysa ki, küçük bir dünya, bir küçük dünya daha, bir daha küçük dünya…koca bir dünyaya çıkmaz mı? Dünya küçük dünyalardan kurulmaz mı?

Koca koca konaklarda yaşamış, kendinden başkasının mutluluğunu, mutsuzluğunu görememiş olanlara sözüm yok. Sözüm olsa ne işe yarar ki! Ama mutsuzluğu görenlere sözüm var. Tüm sözlerim onlar için. Rayihalarını yaymaları için…Küçük dünyam ne işe yarar demeden…

Konuşmayın, delin karları, karların ortasındaki zorlukları, birer birer yok etmek için… Yüreklice yüreklerdeki güzellikleri, yüreksizlere de yayabilmek için. Yüreğinin içindekileri bilmeyenlere de yayabilmek için. Yüreklerin içinde yüreklice yer alabilmek için…Konuşarak değil, zorlukları aşarak…Zorlukları aştıkça güzelliklere daha güzelce ulaşabilmenin rahatlığıyla, olgunca… İnsan olmanın ağırlığı ile…

Yaşam herkese gülsün, yaşamı gören, göremeyen, görmek istemeyen, görse de görmüş sayılmayan…Mutluluğa hasret kalan, arayan, yüreğinin farkında olan, olamayan…

Reyhan Gazel

19 Eylül 2012 Çarşamba

Yüreğimdeki Kuş

Akıp giden zamanda mutsuzluğun, acıların kendisini yok etmeye başladığı anlarda, yüreğime bir kuş konar. Bu kuş yüreğimin içine o kadar narin konar ki, yük olmak bir tarafa yüreğimin yükünü kendi sırtına alır. Küçücük bir kuş, yüreklice yaşamı kendi sırtına alacak kadar büyür gözümde.

Yüreğim ağırlaşınca, kuşun kanatları da daha hızlı çırpmaya başlar. Ferahlatmak için, kendine getirmek için…Çırparken küçücük kanatlardan o kadar büyük bir rüzgar çıkar ki, yüreğim kendine gelmeye başlar.

Yüreğim dayanıklıdır çoğu zaman, kuşa gerek duymaz. Yine de kuşu kendi üzerinde tutmayı yeğler. Kaybolmaması için, her an göz önünde tutarak…Onun da yaralı olduğunu gördüğünden…

Yaralı yüreğim, yaralı bir kuşu sever. Yaralılar birbirini rahatlatabilir…Yan yana, koyun koyuna…Yaralı olmanın ne olduğunu bildiğinden kuş tekrar celallenir…Daha hızlı daha hızlı çırpar kanatlarını… Ama o kadar halsizdir ki küçük kanatları, yüreğim bile bazen kıpırdatamaz.

Yüreğimin kuşun kanatlarını halsizlikten kurtarmak için, zor olsa da yerinden kalkması beynimi yerinden oynatır. Beynim yüreğimin dinlenmesi gerektiğini bildiğinden kızar. “ Rahat dur! her yaralı kuşu iyileştirmek zorunda değilsin” Ama yüreğim dinlemez. Çünkü o kuş da yaralıdır, yüreğim gibi. Kol kola, birbirlerini ayakta tutabilmek için and içmişlerdir. Kim daha iyiyse ötekinin kolundan tutar. Bu böyle gider beynime rağmen.

Yüreğim yüreğinde kuş olmayanları hiç anlayamaz. Kuşun küçük kanatlarına gerek duymayanları “yürekli” saymaz. Kuşun yüreğime katkısını bilir, “böyle yaşamak ‘yürekli’ bir yaşamdır” der. Kuş da bunun farkındadır. Bu nedenle kıymetini bilmeyen “yüreklerden” uzak durur, yaklaşmaz. Kırılgan olduğundan…daha da kırılmamak için…

Yüreğim beynime rağmen kendini bir şekilde ayakta tutar. Bazen kuşu “kuş” un kendisi için iyileştirerek, bazen kuş, yüreğimi ”yüreğim” olduğu için iyileştirerek… Böyle bir döngü vardır içimde… Hep de var olacak bir döngü…Zaman aktıkça…

Beynime “gel bizimle birlikte ol ” derler her ikisi de. Beynim ikisini de sevmeye başlamıştır, çaresizce… Ayıramayacağını bildiğinden, yaşadığından… Bir gün büyük bir sürprizle yanlarına gider ve “ Artık hiç ayrılmayalım. Beni de alın” demek ister gibi, sessizce gülümser. Mutlu son ya da başlangıç…

Yüreğinde küçük bir kuşu daima bulunduranlara

Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...