14 Temmuz 2011 Perşembe

ŞEHİT ÇOCUĞUNUN GÖZLERİNE HİÇ BAKTINIZ MI?

Solgun bahçenin içinde bir kuytuda durup usulca etrafa bakıp ne olduğunu anlamaya çalışan bir şehit çocuğunu, babasının Türk Bayrağına sarılı tabutun içinde olduğuna kim inandırabilir? Sarılmayı, ayrı geçirdiği günleri hızlıca konuşmayı küçücük yüreğinde hayal ederken üstelik. Hıçkıra hıçkıra ağlayan tüm akrabalarının, bağırarak etrafa lanet yağdıranların orta yerinde masum, tek başına, sessizce yaşanan yıkılmış umutların yalansız gözlerine bakabilir misiniz?

Bir şehidin henüz doğmuş bir bebeğinin lügatına “baba” sözcüğü nasıl girebilir? Bir yerlerde bu sözcüğü öğrendiğinde onda olmadığı nasıl anlatılır? Neden olmadığını kim anlatabilir? Anlatılsa bile anlatılanın ondaki yansıması nasıl olur?

Çocuklar masumdur. Kötülüğün ne olduğunu bile bilmezler. Öğretemezsiniz. Ama daha dilleri kötülük kelimesini bile bilmezken, yürekleri kendilerine yapılan büyük kötülüğü yaşamaya başlar. Dünyada tek varlıkları olan babalarını kötüler ellerinden almışlardır. Hiç tanımadığı kötüler için kızarlar içlerinden, neye, kime kızdıklarını bilemeden. Anneleri ve tüm akrabaları uzunca bir süre yanında ağlar, ağıtlar yakarlar kötülerin yok olması için. Ama yine bilmezler yok olması gereken kötüler kimler, nelerdir. Tek bildikleri yalnız kaldıklarıdır. Eksik kaldıklarıdır. Hikâyelerini yürekten dinleyecek babalarının artık olmadığıdır.

Gözleri solar gün geçtikçe. Solgun gözlerinin ardında büyük bir kinle. Ya babasını elinden alan kötülerin peşine düşeceklerdir ya da “baba” kelimesini yaşamlarından sileceklerdir. Başka çare bulamazlar. Gün geçtikçe yalnızlıklarını daha da derinlerden hissederek. Yanında “baba” diyen kendi gibi tüm çocuklardan içten içten nefret ederek onlardan ya kaçacak ya da onlara karşı hırçınlaşacaklardır. Sanki tüm babası olan çocuklar onun babasını elinden almış, kötülük yapmışçasına. Arkadaşlarının “kötü” olmadığını anladıklarında yine yalnızdırlar.

Yaşı büyüdükçe eksikliğini daha çok hissettiği babasının Tük Bayrağının sarılı olduğu tabutta olduğunu anlayacaktır ama o anda bile “neden” olduğunu bilemeden. Annesinin de bilmemesi daha yaralayarak küçücük yüreğinden.

Yaralıdır artık o. Kimselere söyleyemediği, anlatamadığı, kimselerin bilmediği, anlayamadığı bir şekilde hem de. Kendisi gibi çok arkadaşı olduğunu bilerek biraz rahatlayacaktır, bir tek o değildir babasından ayrılan. Ama yine de dinmez yürek ağrısı yıllar geçse de. Her şehit haberinde bir kez daha yaşayacaktır solgun bahçenin içindeki o anını. Ne olduğunu anlamaya çalışan küçücük yüreğinin çırpınışını.

Ülke adına her kötü haberde, her yolsuzlukta bir kez daha acısı derinlerden sızacaktır yüreğine. “ Babam bunun için mi yok? “ “Hani babam Ülkemizi korumak için gitmişti? “
“ Ülkemizde hala kötüler niye var? “ “Babam bu Ülkeyi korusaydı kötüler kalmazdı ama var”

Merak etme küçük yavru baban bu Ülkeyi korudu. Kanının son damlasına kadar. O şimdi göklerden bizi izliyor. Kötülük yapanlarla, Ülkemizi üzenlerle hala savaşıyor. Sen rahat ol!


Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...