29 Temmuz 2010 Perşembe

Serin Bir Yudum

Havanın sıcaklığı yüreğimizin en derinlerinde bile hissedilirken, tüm organlarımız sıcaktan hararet yaparken, serin bir suyun kıymetini ne azaltabilir? Hiçbir şey. Soğuk değil, serin bir su… Tüm organları kendine getiren, hafifleten, yüreğimizi sade kıvama dönüştüren serin bir yudum…

Soğukluk ile serinlik arasındaki fark, yüreklilik ile yüreksizlik arasındaki fark gibidir; bilene… Soğutan değil, serinleten bir yaşam özleminin içimizde her an bulunduğunu bilerek, bulunması gerektiğini anlayarak, bulunmasını derinlerden isteyerek, hep bunu özleyerek yaşamak gibi.

Sıcaktan bunalan yürekler için kıymeti tarifsiz olan serin bir yudum, tüm yaşamı güzelliklere götürürken, beraberinde koca endamıyla tüm insanları da götürür. Bu endam, serin bir yudumun kıymetini bilenler, yürekten isteyenler için o kadar küçülür ki. Serinleten bir yudumla yaşamanın güzel olduğunu bilenlerdir bu insanlar. Bu koca endamlar…

Koca endamların içinde serin bir yudum ile küçücük kalan tüm insanlar, ellerindeki tüm koca işleri serin bir yudumla daha rahat bitirebileceklerini bilirler. Bilirler bilmesine de, serin bir yudum karşısında küçük kalmayı da pek istemezler. Öyle anlarda, kendilerini koca bir endam olarak tekrar yaşama ulaştırırlar. Ne de büyük bir hata yaparlar. Yanılgıyı anladıkları anda, ya iş işten geçmiştir ya da koca koca yaşamaya alışmışlardır. Ne yapsınlar? Yanılgıyı anlayanlar için, küçücük kalmak sonraları zor gelmez. Gelemez. Nasıl gelsin ki?

Yanılgıyı anlamayanlar için yaşam hep zordur, zor olacaktır, zorluk artacaktır. Nasıl kolay olsun ki? Serin bir yudumun kıymetini bilemeden, nasıl mutlu olunsun ki? Serin bir yuduma yenilmek yakışır mı? Yakışmaz diyenler, başka yazıya lütfen…

Sevgi koca yaşamın içinde serin bir yudum gibi başköşemizde dururken, bunu küçümseyenlere sitemim var. Nasıl olmasın ki? Koca yaşamın tek yenildiği, küçüldüğü serin bir yudumu anlamayanların mutlu olma şansı var mı? Serin bir yudum karşısında, kendince dimdik duranların ayaklarının ağrımama şansı var mı? Olabilir mi? Serinleten yudumlamayı alamayanların organları bir süre sonra birbiri ile yakınlaşmaz mı? Bu yakınlaşmada, birbirlerinin işlevlerini yok etmezler mi? Evrene karşı durulur mu?

Ne kadar koca bir endam ile yaşarsak yaşayalım, bir yudum sevgi ile küçülmez miyiz? Bu küçülme, yüreğin küçülmesi olmazken, kendimizi yaşamda doğru yere koymak, kendimizde doğru olanı yaşayabilmek, olmaz mı? Her insanın serin bir yuduma ihtiyacı olmaz mı? Ne kadar koca olursa olsun, yaşam ne kadar koca olursa olsun…

Serin bir yuduma ihtiyaç duyulmaz mı? Duyulmazsa nasıl yaşanır, duyulursa, nasıl yaşanmaz? Bilinir mi? Bilinir elbette. Yaşamın içinde, sokaklarda, cinayet bürolarında, okullarda, evlerde, hastanelerde, yollarda, postanelerde, pastanelerde, kefelerde, plajda, yerde, gökte… Her yerde, yaşamın olduğu her anda, her saniyede… Daha ne deyim?

Reyhan Gazel

16 Temmuz 2010 Cuma

CANIM OĞLUMA 2

Sana en son mektup yazdığımda tarih 3 Aralık’ı gösteriyordu. O gün senin özel günündü oğlum ve ben sana bu özel gününün kutlu olmadığını anlatmıştım. Ne de haklıymışım oğlum. Her geçen zaman haklılığımı daha da pekiştirirken, acılarımızın her geçen gün artacağını biliyordum aslında. Çünkü büyüyorsun, büyüdükçe sen de benim gibi anlıyorsun oğlum.

Sürekli kovulmaktan yorgun düşmüş yüreğimiz bir kere daha kovulmaktan, istenmemekten şaşkın bir o kadar da bitkin düştü. Kimseler duymuyor sesimizi, duymayacak da. Ama üzülme oğlum Allah her şeyi görüyor. Allah yeter bize.

İstenmemekten yorulmuş yüreğimiz bir de senin adınla sefa sürenler tarafından yapılınca daha da acıtıyor canımızı, içimizi, yüreğimizi…

Oğlum seni doğurduğumdan beri elimden geleni yaptığımı, senin bana güzel bir emanet olduğunu herkese haykırdım. Ama duyan olmayınca haykırışların da anlamı olmuyor. Bunun için çok üzgünüm. Aynı zamanda da rahat. Çünkü yine bizi tek anlayan Allah, her şeyi gördü oğlum. Sen de rahat ol lütfen.

Senin gibi özel insanların haklarını savunduğumuz bir yerden kovulmak içimizi daha da acıtsa da, bu kovulmuşluğun altında yatan duyguyu, haklarının kutsallığı karşısında yaşanan gerginliği, belki anlamayacaksın ama siyasi manevraları biz herkesten daha iyi biliyoruz oğlum. Tepkisizliğimiz anlamadığımızdan değil, kimseye kötülük yapmadan yaşamak, sevgi dolu dünyamıza kötülüğü sokmamaktan geçiyor oğlum. Bunu başaracağız oğlum. Emin ol ki başaracağız. Bizi üzenleri üzmeden, kötülük yapanları sadece Allaha havale ederek yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü Allah her şeyi görüyor. Buna hep inanalım oğlum.

Her anne duygusaldır oğlum. Kimse yavrusuna kötülük yapanlar karşısında kayıtsız kalamaz. Bunu insan olan herkes iyi biliyor oğlum. Ama iş başkasının yavrusuna gelince unutulduğunu bilmek güzel. En azından bilerek yaşamak güzel. Ya bunu bilmeden yaşamak zorunda kalsaydık? İyi ki yüreğimiz, insan olarak benliğimiz yerinde… İyi ki Allah bizi insan sevgisiyle donatmış. Biz herkesin yavrusuna sahip çıkmaya devam edelim oğlum. Kendimizi de Allaha emanet ederek…

Ama Melek Ablamızı unutmayalım. O’na haksızlık etmeyelim. Ama duyuyorum dediğini “O insan değil, melek” Ama herkes O’nun gibi olamaz ki… Dediğin gibi O bir melek. Allahın tüm emanetlerine gönderdiği bir MELEK. Keşke herkes melek olsa dediğini biliyorum. Ama olmaz oğlum. Herkes melek olamaz.

Bugün yine kırgınız yaşama, biliyorsun. Ağladık bolca, görüyorsun, hüzünlüyüz yine anlıyorsun. Tüm sevenlerimizle üzüldük. Bir kez daha kovulmanın hüznünü yaşadık hep birlikte. Üstelik hiç de hak etmediğimiz bir şekilde… Arkadaşsız, dostsuz geçen günlerinde biraz olsun mutlu olabilmen için gittiğimiz bir iş yerinde. Belki de tek mutlu olduğun ortamda. Hep mutlu olman gereken bir ortamda... Niye mi?

Profesyonellikmiş nedeni… Tek kelime. Bizim yaşamımızın dönüm noktasında tek kelime ile kovuldun oğlum. Profesyonellik… Sen üzüldükten sonra ne anlamı var bilmiyorum oğlum. Anlam bulacağımı da sanmıyorum. Sen zaten anlamadan dışarı atıldın. Sana yapılan iki güler yüzden, insanca tutumdan mahrum bırakıldın. O an sadece Allah ve ben yanındaydık. Bir de Tülin teyzen. O da üzüldü. Çünkü O’nun oğlu da senin gibi özel. Kendisini gördü bizim yüreğimizde. Senin kovulmanla O da iki güler yüzden mahrum kalacağını iyi bildiğinden yıkıldı bizimle birlikte.

Oysaki senin mutluluğun için söylenen profesyonellik bizim yaşamımızın yıllardır ayrılmaz parçasıydı. Hep o kelime etrafında yaşadık, çalıştık. Ama yıllarca döktüğüm terler senin kovulmanı engelleyemedi oğlum. Yazıklar olsun demekten başka ne diyebilirim ki. Bir de yine Allah her şeyi görüyor diyebilirim. Ne mutlu ki bize yine rahatız.


Şimdi bana yine kızacaklar oğlum. Kızsınlar. Sen mutlu olmadıktan sonra kızanların hükmü olur mu? Beni daha ne kadar üzebilirler ki? Bu üzüntünün ötesi var mı? Oğlunun kovulduğu bir yerde bir insan ne kadar durabilir ki… Dursa ne yapabilir ki, ne yapmak ister ki… Ben durmayınca profesyonelliğin anlamı nereye kadar gider oğlum? Kim senin ve senin gibi özel insanlar için bu kadar yüreğini ortaya koyabilir ki… Yüreğini aklıyla ve profesyonelliğiyle birleştirebilir ki… Üstelik hiçbir karşılık beklemeden kim gece gündüz senin için çalışabilir ki… Sadece bir “anne” tüm bunlar için yetmez mi oğlum?

Yeter aslında ama anlayana oğlum… Anlayana.

Allaha emanet ol yavrum. Çünkü tek dostun Allah. Bunu bundan sonra hiç unutma.


Reyhan Gazel


OĞLUM SENDEN TÜM SENİ ÜZENLER ADINA ÖZÜR DİLİYORUM

7 Temmuz 2010 Çarşamba

KÜÇÜK BİR GEZİNTİ

Onca sıkıntının içinde bir o yana bir bu yana koştururken ne gözlerimizi görürüz ne yüreklerimizi. Bir an gelir ellerimizi attığımızda ne yürek ne gözlerimiz eski halindedir. Gözler ağlamaktan kıpkırmızı açsam mı açmasam mı diye kendini zorlarken, yürek açılmanın ne olduğunu bile unutmuştur.

Avuç içine sığacak kadar küçük şeylerle de mutlu mutlu yaşanabilir. Avucumuzu dolduramasa bile, yüreğimizi dolduran nice güzellikleri yaşamda görebilmek, yaşamı daha iyi anlayabilmek için yaşamın içinden bakabilmek gerekir. O zaman küçük şeylerin anlamı yüreklere yönelir. Yüreklere yönelen ise, yürekten çıkanlara en güzel zemindir.

Gözlerinin içinden süzülen dramın, bir dudak kıpırtısı ile sözlere dökülmesi an meselesi. Dokunsan hem konuşup hem ağlayacak. Ağlayarak konuşması “duyun, gözlerime inanmıyorsanız “ demek olmaz mı? Olur, elbette ama duyana… İstediğimizi duyma yetimizi bildiğimden işe yarar mı? Emin değilim

Sözüm; gözünün önünü göremeyenlere, gözlerinin önündeki koca yaşamı yaşayamayanlara… Dar alanları bahane edip, “oynayacağım ama yerim dar” diye yerinde oturanlara, yürekleri yerinden kalkmayanlara… Yerinden kalkan yüreklerini başkalarının ellerine verenlere…

Zamanın bile her an değiştiğini bilip de yaşamın önce insanda sonra tüm evrende olmadığını söylemek şaşkınlıktır. Şaşkınca yaşamı izlemektir, müdahelesiz, katılımsız, sessizce… İnsana uygun olmayan bir biçimde… Değişimi ‘öncelikle’ yaşayan bir varlık olan insan olarak hem de…

Sev beni. Küçük bir kuşu ellerinin arasında sevdiğin kadar… Yeni açan bir çiçeği koklamaya çalışır gibi… İnceden yağan yağmura dokunmaya çalışırken döktüğün gözyaşına dokunurcasına…Hiç bitmeyecek bir senfoniyi dinlerken aldığın hazzı yaşamaya devam eder gibi…Yaşamı yaşamın içinde kucaklarken düşündüğün mutluluklar kadar büyük….

Yüreklerin solduğu akşamın getirdiklerini, başka yüreklerdeki yansımasında yüreklice gördüğümüzde, gidenin ardından ağlayamayız bile. Gözler açılsam mı açılmasam mı dercesine kısık bakarken… Gözlerin görüp görmediği belli bile olmazken… Gözler bazen yerinde fazlaymış gibi yerinde dururken… Ağlasak ne olur, ağlamasak ne olur?

Bir şeyi başarabilmek için epeyce uğraşmak gerekir. Ter dökmek, zaman zaman koşturmak, inmek, çıkmak, yorulmamak… Tıpkı gökkuşağının altından geçmek istenirken verilen çaba gibi… Belki bir provadır, yaşamdaki isteklerimiz gerçekleşebilmesini kolaylaştırmak için. Kim bilir?


“Güzel” yüreklerdedir, görebilene… Yüreklerin temizliğidir anlayabilene… Temizlik, ruhların saflığıdır hissedebilene… Saflık iyiliğe çıkar düşünene… Düşünen “insan” a kıymet verendir yüreği sağlam olana…”Güzel” yüreği sağlam olandır, bilene… Safça yaşamın içinde var olandır, temiz hislerle kendini kurgulayandır, düşünebilendir yüreklice…

“Güzel” güzelliklerin tümünü yaşayandır. Güzelliklere daha çok yakınlaşabilmek için didinendir. Oturmayan, koşandır, yaşama yetişmek için. Yaşamı ardına alabilendir. “Güzel”, güzel güzel gülendir, herkese


Yürek yok sayılarak yapılan tüm yargılamalar sadece görünene çıkar. Gördüğün ise insana uzak, gerçeğe karşı, yaşama ait olmayan, “insanı” yorandır.


Aşka ‘âşık’ olmaktan öte, âşık olunacaklara ‘âşık’ olmak, aşkın kendisine değil, aşkı bulduklarımıza ‘âşık’ olabilmek beklenen bir bakış olmalı, yaşamın arasından.



Sevgiden kopmuş insanlara hep acırım. Yaşama tüm güzellikleriyle birlikte bakamadıklarından… Kızgınlığın bile yaşamın içinde kızgınlıkla cevap verilemeyecek kadar anlamlı olabileceğini anlayabildiğimden


Her şartta yürekleri mahkûm edebilmek zordur, yüreğini kendi ellerinde tutanlar için. Yüreği dışarıdakiler zaten mahkûmdur, bedenleri özgür olsa da…

Yüreklerin konuştuğu, dillerin anlamını yitirdiği, değerlerin bildiğimiz gibi yaşanmadığı bir yaşam ne ağır…

Yürekten gelen sevgi, yaşamın küçük evrenlerdeki beklenen karşılığı olarak tüm yaşamın içinde önemli bir konumda yer alırken, tüm evreni de savaşsız bir yaşama götürebilecek kadar anlamlıdır.

İnsanın en mutlu olduğu anının, yüreklice ortaya çıktığı an olduğunu bilebilmek zor olmasa gerek. Yürekten yapılan tüm yaşam işlerinin, kendimizi var edebilmeye bir adım yaklaştırması mutlu etmez mi? Hem de çok mutlu… Yüreğimizin açığa çıkması bizi yorsa da… Dışarıdaki yüreğimizin dış etkilere açıklığı bile canımızı acıtamazken… Asıl canımızın yüreklerde olduğunu bildiğimizden…

Yürekten yüreğe akanların karşısında kim durabilir ki! Söylenenlere kim hayır diyebilir ki! Hiç görmedim, göreceğimi de sanmıyorum. Yaşamların ancak yürekten aktığını bildiğimden…

Yürekten yüreğe bir yazı yazmayı istedim. Anlayana, düşünene, okuyana, sevgiyi herkesin gözlerinde görebilene…


Unutulanların dışında unuttuklarım mutlaka vardır. Herkesin unuttuklarının tümünü unutmasam da benim unuttuklarım olabilir. Yaşamın acı veren yüzünden kaçan “yüreklerin” unutmaları daha çok acı verse de… Unutmam, unutturmam… Kendi unuttuklarımı hatırlatana minnettar kalarak…

Benim yüreğim küçücük bir kuşun kanatlarında uçup dağlara, tepelere, evlere hatta evlerin içine ulaştığı gün gözlerimi kapatabilirim. Kuşlar kadar özgür, dağlar kadar dimdik, ırmaklar kadar değişken, denizler kadar engin... Ya insanlar… “İnsan” kadar derin… Yüreğim ancak kuşun kanatlarında savrulabilir tüm yaşama.



Reyhan Gazel

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...