22 Kasım 2008 Cumartesi

Ozan Şahin









Aşağıda yaşamından küçük bir kesit olan Ozan Şahin'in duyguları bulunmaktadır. 30 yaşında, müzisyen bir genç Ozan. Sitesinde video görüntülerinde bestesi de bulunmaktadır. Yürekli bir genci tanımak için biraz zaman ayırmanızı dilerim.




“Size, 1993 yılından bu yana içimde yanan volkandan bahsedeyim…

Ben o zamanlar, 10 yaşındaydım. Babam, Bingöl’de ortak bir operasyona katılmak için görevlendirilmişti. O zaman, babam Elazığ Jandarma Komando Taburu’nun Tabur Komutanıydı. Hatırladığım kadarıyla dört günlük bir operasyona gitmişti… Taburda asker abilerimden çok az kişi görevli olarak kalmış, taburun tamamına yakını operasyona gitmişti... O gün hava bulanık, yağmurlu bir hava görünümündeydi…

Akşam 19:00’a kadar taburda kaldım... Vakit geçmek bilmiyor, operasyondan bir türlü haber gelmiyordu... Ama benim içimde tarifi anlatılmaz ve çok farklı bir sıkıntı vardı. Bu sıkıntıyı içimde taşıyarak 19:15 civarı eve döndüm...

Akşam yemeğimi yeni yemiştik ki, birkaç dakika sonra karşı komşumuz ve oğlu bize oturmaya geldiler... Ardından birer birer, diğer rütbeli eşleri de bizim eve gelmeye başladılar. Bu gayet normal bir şeydi. Çünkü lojmandaki subay aileleri her zaman bir araya gelir, dayanışma içinde sohbetlerini ederler ve birbirlerine destek olurlardı... Ben de yine öyle bir toplanma olduğunu düşünerek içeride arkadaşım ile sohbet ediyordum...

Gece 20:00-20:30 arası annemin bağırmasını duydum... Dürüst olmak gerekirse, yaşlı ve hasta olan anneannemi kaybettiğimizi ve annemin 0’nun haberini aldığını zannettim...Ben inanılmaz bir şok içindeydim…

Çünkü benim bildiğim babam, yılların askeriydi ve 20 yıllık subay kolay kolay ölemezdi...Ama diğer yandan da kafamda ve yüreğimde fırtınalar kopuyordu... Annem odama gelerek, “Oğlum, baban öldü” dedi ve ağlayarak bana sarıldı...Ben hala, ölümü babama konduramıyor, bir türlü inanmak istemiyordum. Annemi teselli etmeye çalışıyor, operasyon bölgesinden haber alınamadığını tekrar tekrar anlatmaya çalışıyordum. Ama annem beni dinlemiyor, sürekli feryat figan ediyordu...O sırada kız ve erkek kardeşimi diğer bir subay eşi olan komşumuz yanlarına alarak evlerine götürdü. O zaman kardeşlerimin birisi 5 birisi henüz 7 yaşındaydı…

O ara lojmandaki evimizde inanılmaz bir telefon trafiği yaşanıyordu.. Bütün gece dua ederek: “Allah"tan babamın tekrar sağ salim evimize dönmesini diledim...” Henüz doymamıştım babamın kokusuna…

Güneş doğmuştu, çok yorgun ve harap bir şekilde yatağıma uzanmış vaziyetteydim. Sabah 9:302da babamın İl Jandarma Komutanlığında görevli olan devresi bir binbaşı odama geldi... Karşıma oturarak hatırımı sordu...Hiç bir cevap vermedim. Vermeye güç bulamadım dudaklarımda...

Ve derin bir nefes alarak, binbaşıya şu soruyu sordum: “babam şehit mi oldu ?”

“Evet, oğlum” dedi...Hiç konuşmadan, 15 dk. boyunca sürekli tavana baktım... Saat 11:00 civarı evimize bir hoca gelerek Kuran’dan ayetler okumaya başladı. . Daha sonra babamın naaşının Elazığ Askeri Hastanesine geldiği söylendi bize… Hastaneye doğru hareket ettik. Babamı son bir defa olsun görmek istedim... Morgda cansız yatıyordu..

Görünce “Baba” diye, bir çığlık attım.. 11:30"da Alaya hareket ederek, babamın Elazığ’dan uğurlanma merasimine katıldım. Babam ve Maraş’lı olan askeri Ahmet NALÇACI aynı operasyonda şehit düşmüşlerdi...

Elimde bir TÜRK bayrağı, önümde ay yıldızlı bayrağa sarılı iki tane tabut. Birinde babam, diğerinde hayatının baharında vatan için canını veren bir abim yatıyordu…

Merasim kıtası babamın askerlerinden seçilmişti... Hepsi beni çok yakından tanıdıkları ve sevdikleri için sessizce bana bakıyorlardı... Ben de onlara donuk gözlerle karşılık veriyordum. Sonra, yavaş yavaş yürüyerek alayın dışına çıktık.. Babamın ve askerinin bayrağa sarılı naaşını iki ayrı araca koydular... Askerinin bayrağa sarılı naşını aynı araba ile memleketi olan Kahramanmaraş’a gönderdiler... Biz de başka bir konvoy ile Elazığ Havalimanına doğru hareket ettik...

O sırada önümüzde yol almakta olan merasim kıtasının otobüsünün arka camı bana bakan askerlerle doluydu.. Camda boşluk göremezdiniz... Biz havaalanına giderken, karşı yönden bizim Tabura ait Land –Rover marka araçlar operasyondan dönüyorlardı.. Ve ben içimde tarif edilemeyecek duygularla o araçların geçişini seyrediyordum…

Havaalanında bizi bir askeri nakliye uçağı bekliyordu. Önce, babamın bayrağa sarılı naaşını uçağa aldılar.. Ardından annem, kardeşlerim, amcam ve ben uçağa bindik... Annem aldığı ilaçların etkisi ile yarı aygın yarı baygın bir vaziyette oturuyordu...

Havalanmadan önce uçuş personeli yanımıza gelerek tek tek başsağlığı dilediler.. Babaannem, büyükbabam, halalarım ve diğer amcalarımla beraber Ankara’ya doğru uçuşa geçtik...

Ankara’ya vardıktan sonra biz subay olan amcamın evine gittik...

O geceyi amcamın evinde feryat figan bir şekilde geçirdik. Gecenin geç saatlerine kadar en küçüğünden en büyüğüne kadar gelen subay ve eş dostun sayısını hatırlayamıyorum bile... Ertesi gün öğle namazını müteakiben babamı Cebeci Şehitliğine defnettik. O günlerde üç ay boyunca amcamın yanında kaldık. Gidip gelen rütbeli subayların ardı arkası kesilmiyor, her gelen bir vaatte bulunuyor ve bir daha gelmiyordu.. Daha sonraları bu durum sadece telefon aramalarıyla sınırlanmaya başladı...Verilen vaatler unutulmuş ne hakkımız olan lojman ayarlanmış, ne de öğretmen olan annemin Ankara da bir okula tayini yapılmıştı...Yaşadığımız bu gibi tatsız olaylardan sonra içimde olan okuma şevki de kırılmıştı...Lise tahsilinden sonra yaklaşık yedi sene kendi odamda kendime ait küçük bir dünya kurdum.. Şu an kaybettiğim yedi senenin ve gidemediğim okulumun hesabını kimden soracağı mı merak ediyorum?..

Babamın şehit olması ve yaşadığımız bu gibi olaylardan sonra annem yaşıtlarına göre çok yıpranmış ve erken yaşlanmış; kardeşlerimse babamı benim anlattığım babamla ilgili olaylar ve hatıralarda kalan fotoğraflardan tanımaya başlamıştı...
Her ne kadar bizimle ilgilenilmese de kimseye kırılmadım, darılmadım, küsmedim..
“Bir şehit çocuğu olmaktan büyük 0nur duyuyorum... Bir Atatürk milliyetçisi olarak babamın Türk tarihine geçen aziz şehitlerimizden biri olması bulunduğum her ortamda alnım ak başım dik bir şekilde ve gururlu bir biçimde davranmamı sağlıyor…


Ozan, şu an Ankara-Bilkent'teki Türk Silahlı Kuvvetleri Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde kalıyor. Ankaralı olup da, buraya yolu düşenler sadece bir merhaba demek için bile yanına uğrarsa, Ozan’a moral olur…

www.osahin.com

     ANLAMAYANLARA NOTLAR   Biliyorum. Kimsenin kimseyi duymayı beceremediğini biliyorum. Niye, bilmiyorum. Bilmek bile istemediğimden...